Antakyada Bir Haftasonu

Antakya etkileyici doğal güzellikleri , medeni insanları , tarihi zenginlikleri ,kültürü ile beni hep şaşırtmıştır.
Bu yüzden bu büyüleyici şehirde kaybolmak için yeniden Antakyanın yolunu tuttuk. Geçirdiğimiz iki günde Şehir Parkını gezdik , Hidroya uğradık ,Uzunçarşıda dolaştık , Tarihi evlerin bulunduğu Saray Caddesine gittik ,
Etkileyici bir eskiliğe sahip Samandağına uğradık , Samandağının denize bakan yanı Deniz ve Çevlikten geçtik ,Tarihi Musa Ağacının kovuğuna girdik , Şehrin yaylası olan Batı Ayaza gittik.
Harbiyeye de uğrayalım derken Çini Müzesini ve Ermeni Köyünü ,adını bilmediğimiz bir çok yeri gezemeden tatilimizi bitirdik .Gezilecek çok yer var .Antakyada nerede yemek yerseniz yiyin hepsi güzel. Çünkü insanlar hep güzel yemekler yediğinden kalite standardı yüksek ve bu yüzden kalitesiz yiyeceğin alıcısı bulunmuyor .
Biz bu tatilimizde Antakyada Nerede Ne Yenir konusunda Antakyalı arkadaşlarımızla dolaştığımızdan , fazla turistik olmayan fakat ilgi gören yerlerde yemek yemeği tercih ettik .

Tatilimizin devamını bende merak ediyorum .

Antakya 'da 2 gün boyunca nerelere gittik , öğrenmek için buraya tıklayınız .

Antakyaya Gidiyoruz

Antakyaya uçak yolculuğumuzda Pegasusun yemeklerini denemeye karar verdik ve internet rezervasyonuyla bir menü seçtik .
Uçakta hostesler ismimizi anons ederek kendimizi tanıtmamızı isteyince biraz utansakta yemekler güzeldi. Üstelik 25 TL 'lik yemek fiyatına bir içecek , isterseniz şarap dahildi ve bu fiyat uçak yolculuğundaki yemek için havaalanı alternatiflerine göre daha cazipti. Yemeğimizi bitirdiğimizde 1 saat 20 dakikalık yolculuğumuzun sonuna yaklaşmıştık.
Havaalanının su içinde olduğunu duymuş fakat göl içinde olmasını beklemiyorduk .
Resmen gölün ortasında bir ada gibi bir hale gelmiş havaalanına indik ,
uçağımız suyun üstüne inmese de suyun içinde bizleri indirdi .Hatayda havaalanına daha yakın büyük oteller bulunsada şehrin havası şehirde yaşanacağı için tercih etmedik ve Antakyaya doğru 20 dakika sürecek olan yolculuğumuza başladık .

Antakya Tatilimizin İlk Günü

Sabah erkenden uyandım ve dışarıya baktım , hava masmaviydi.
Hemen kendimizi dışarı attık ve Asi nehri kenarından yürüyerek şehrin merkezine geldik. Suriyede deniz kenarında bir yerde doğan ve Türkiye topraklarına girip dağ tepe dolaştıktan sonra tekrar dönüp Suriyede denize dökülen bu nehir doğa kanunlarına karşı geliyor ve bu yüzden Asi nehri olarak anılıyor.
Şehrin ortasında , şehirden uzak hissi veren parkta dolaştık .
Bu tarihi park Versay Sarayı bahçelerinin küçük bir örneği gibiydi. Antakya şehir parkında çok sayıda insan yürüyüş yapıyordu .
Bizlerde aralarına katıldık ,
biraz yürüdük ,sonra parkın cafesinde oturup çay içip Antakya simidi yedik .
Yandaki resimde fırından yeni çıkmış bir örneği görülen Antakya simidi büyük bir daire şeklinde ,az susamlı ve çok lezzetliydi.

Parktan çıkınca Saray Caddesinin sonundaki Humusçu İbrahim Ustanın dükkanına uğradık ,
Bakla - Humus bir Antakya klasiği ve eski çarşı civarında pek çok yerde dükkanlarda taze taze hazırlanıyor ve servis ediliyor. Simitle doyduğumuzdan bu gün bakla humus yemeyeceğiz , çok doyurucu , yiyince akşama kadar acıkmıyorsunuz .
Humusçudan çıkınca tarihi sokaklarda dolaştık ,bu tarihi sokaklar sizi bugünden uzaklaştırıp farklı bir yüzyıla götürüyor ,
önceki gelişimizde burası çok güzel otel olur dediğimiz binalar otel olmuş bile .
İnsanların kibarlığı , turistlere insacıl yaklaşımları ,
dürüstlükleri tarihi ve doğal güzelikleriyle birleşince ,
bu güzel şehrin önemli bir turistik cazibe merkezi olduğunu görebilmek zor görünmüyor .
Şehir merkezine döndük ve tarihi Uzunçarşıya girdik .
Çarşının içindeki çayhanede tahta sandalyelerde oturduk ve bir yorgunluk çayı içtik.
Çarşıda dükkanının önünden geçtiğimiz bakırcı ustası gerçekten bakır dövüyordu ,
at eyeri ustasıda gerçekten eyer yapıyordu .
Ustaların turistik bir amacı olmayıp işlerini yapmaları daha ilgi çekiciydi .

Baharatçılardaki baharatlar çok albenili görünüyordu. Zaten bu çarşının baharatları çok ünlü .

Biraz ilerdeki kabak tatlıcısındaki tatlılar insanı cezbediyordu .
Yöreye özgü bir kabak çeşidiyle yapılan bu tatlı çok farklıydı. Beyaz kabağın cinsindenmi bilmiyorum dışı sert içi yumuşacıktı ve ağızda dağılıyordu.Arkadaki badem ezmelerine de dikkatinizi çekerim .
Daha sonra künefe kadayıfı yapan bir imalathanenin önünden geçerek sebze haline geldik.
Sağı solu çekerken birileri ''Abi bizi neden çekmiyorsun '' dedi.
Halde yük taşıyorlarmış , bende tamam sizide çekiyim ama şöyle manzaraya karşı bir poz verin dedim . Çok gırgır insanlardı ve gerçekten geçip yandaki pozu verdiler .
Hal çok hareketliydi ,insanlar çeşit çeşit sebzelerden almak için birbirleriyle pazarlık ediyorlardı .

Halden çıkınca kağıt kebabı yapan bir kasabı görünce içeri girdim .Burada kağıt kebabı çok popüler.
Taze taze hazırlanıp fırına götürülüp pişiriliyor , satır kıymasıyla yapılan bu köftenin içine maydanoz , soğan , sarmısak ve biber konuyor ve çok lezzetli .

Balıkçılar Çarşısına geldiğimizde burada Kayabalığı bulmayı umuyordum . Kayabalığıda birçok balık gibi denizlerin bilinçsizce yokedilmesi sonucu artık nadir bulunuyor . Şansımıza bir balıkçı o sırada 8 kiloluk bir kayabalığı ayıklıyordu . Kilosu 50 TL imiş . Biz 8 kiloluk bir kayabalığı almayı düşünmesekte 1 kilo kadar düşünüyoruz .
Balıkçılara soruyoruz ve bulunmadığını söylüyorlar . Son kez şansımızı denediğimiz bir balıkçı 2 tane küçük yeni tutulmuş kayabalığı çıkartıyor ve hemen alıyoruz .Birde levrek var diyor. Onuda alıyoruz . Deniz Levreğinin kilosunu 30 TL 'ye , küçük Kayabalıklarının kilosunu ise 40 TL 'ye satıyor. Biz 1 kilodan az olan 2 adet Kayabalığı ve bir adet levreğe 25 TL ödeyip kuyumcudan ayrılır gibi balıkçıdan ayrılıyoruz. Ayrıca burada akşamüstü atıştırmalık olarak yiyeceğimiz mangal şiş yapılmış nehir yılan balığının tadını ise hala unutmuş değiliz.

Balıkpazarından çıkınca bir Züngülcünün önünden geçiyoruz .
Züngül burma tatlısı ve burada Züngülcü dükkanları var. İnsanlar içeri girip kağıda sarılmış şerbetli züngülü yiyor ve ellerinin yıkıyıp çıkıyorlar. Züngül çıtır çıtır ve güzel.

Biraz dolaştıktan sonra tekrar Uzunçarşıya dönüyor ve künefe yiyeceğimiz yere doğru ilerliyoruz.
Antakyada kötü künefenin alıcısı olmayacağı için heryerde güzel yapıyorlar. Aradaki en önemli fark kömür ateşinde yapılıp yapılmaması . Biz çarşı içinde yiyeceğiz. Arasokaklardan bir avluya çıkıyoruz ve künefecimizi buluyoruz.
Cevizli ,sadede var biz şamfıstıklıyı tercih ediyoruz.Yazın dondurmalı künefede yapan yerler var fakat bana göre dondurma künefenin tadını bozuyor.

Öğleyin saat 1 gibi Samandağına doğru yola çıkıyoruz.
Antakyaya 20 km mesafedeki Samandağına daha öncede gelmiştim ve oradaki eski yapılar arasındaki modern ,kibar ve eğitimli insanlar bana etkileyici gelmişti .
Pazarda arapça gibi bir dil konuşan satıcılara soru sorduğunuzda '' buyrun ne istemiştiniz '' ve sonrasında temiz bir İstanbul Türkçesiyle cevaplar aldığınızda olduğunuz yerde kalıyorsunuz.İnsanlar görgü kurallarının ne olduğunu bir yaşam biçimi olarak hazmetmiş , bu durum Antakya genelinde kendisini hissettiriyor.
Samandağı Balık pazarına uğruyoruz.Orada da o an kaya balığı bulunmuyor.Aslında Antakya kefalinin güzel olduğunu söyleniyor , artık bir dahaki gelişimizde alırız.Antakyada balık sevilse de nedense balık restoranı pek bulunmuyor . İnsanlar balığı balık pişiricisinde pişirtiyor veya evde yapıyor .Bununla birlikte gerçek deniz balığı yiyebileceğiniz balık restoranlarına Samandağının deniz kenarındaki Deniz kasabasında ve Çevlikte rastlayabilirsiniz.
Samandağından arabayla 5 dakika mesafedeki Çevliğe doğru yola çıkıyoruz.
Çevlik bir sahil kasabası.Daha önceki gelişimizde de buraya uğramış , plaj voleybolu turnuvasını seyretmiş akşamda canlı rock konserini izlemiştik.
Çıktığımız günübirlik tekne turunda ise Keldağı tarafına gitmiş ve eşsiz koylarda yüzmüştük .Resimlerde görünen en yüksek tepe olan Keldağı volkanik bir dağ ve yalnızca zirvesi yeşil olmadığı için bu ismi almış , oysa Antakya çok yağış alan topraklarıyla yeşilin değişik tonlarının fışkırdığı bir doğaya sahip .Çevlikte tarihi Kaya mezarları ve bir çok tarihi eserde bulunuyor .
Burası yazın çok kalabalık oluyor , uçsuz bucaksız kumsalları denizde serinlemek isteyenlerle dolup taşıyor .Diğer plajlardan bir farkı ise insanlar ailece cumartesi günü buraya gelip gündüz denize giriyor , gecede battaniyelere sarılıp plajda uyuyorlar .
Çevredeki eşsiz koyları görünce içimden keşke yaz olsaydı diye düşündüm .Bölgede Deniz kasabasında otel , Çevlikte az sayıda pansiyonlar bulunuyor.
Burası doğal olarak ve kültürüyle harika bir yer ve kalacak yer bulursanız bir yaz tatili geçirmeye değer .
Karnımız acıkmaya başlayınca Çevliğe döndük .
Limanda balıkçıları izledik ,ben bir yerde balık yeriz diye hayal ederken arkadaşlarım seni bir dürümcüye götüreyim dedi .
Deniz kenarında gittiğimiz tabelası kırık , salaş dürümcüde kuzu şiş ve et şişten oluşan hayatımın en lezzetli dürümünü yedim .
Bu dürümün içinde domates , soğan ve maydanozda vardı .
Yemek sonrası Çevlikten ayrıldık ve Musa ağacına doğu yola çıktık .

Yolda tepeye çıkarken Samandağı manzarası ,eşsiz tablolara konu olabilecek güzellikteydi .
Yeşillikler içinde yer alan Musa ağacının bir kaç kişinin rahatça içine sığabileceği büyüklükte bir kovuğu bulunuyor .
Burada şırıl şırıl akan bir dere ve kır kahveleride var . Ölümsüzlük çeşmesinden su içiyoruz.
Eskiden bu sudan içen insanların ölümsüz olacaklarına inanılıyormuş.

Yoldan devam edince sağ taraf Ermeni köyüne sol taraf ise şehrin yaylası Batı Ayaza gidiyor.
Biz Batı Ayaz üzerinden Antakyaya döneceğiz .Batı Ayaz yeşillikler içinde Antakyalıların rağbet ettiği serin bir yer ,yazın çok güzel oluyormuş ,etrafta restoranlarda bulunuyor .
Şehre dönünce akşamda gençler arasında popüler olan bir bara gitsekmi diyenler olsada çok yorulmuştuk , biraz sohbet ettik ve uyuduk.