İtalya'da Bologna Şehrine Gidiyoruz

Bu tatilimizde İtalya'nın öğrenci şehri Bologna'ya gidiyoruz.Bu tatilde otostop yapmak ,bilet almadan otobüse binmek (Şöförün bilgisi dahilinde) gibi tecrübelerde yaşadık.

Sabiha Gökçen hava alanı lounge'unda uçağımızın kalkış saatini bekledikten sonra
yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculukla Bologna şehrine ulaşıyoruz.
Şehir merkezine oldukça yakın küçük bir yer olan  Guglielmo Marconi hava alanından şehir merkezine
beklemeden shuttle otobüse kişi başı 6 € ödeyerek 20 dakikada ulaşıyoruz.Bizim tatillerimizde temel kriterlerimiz  duşlu tuvaletli oda,olabildiğince merkezi konum, merkezde fiyat yüksekse toplu ulaşıma yakın konumlu otel veya daire (araç kiralamıyorsak), bütçemize uygun fiyat.Şehri gezeceğimiz tatillerde vakit kaybetmek istemediğimizden önemli fiyat farkı yoksa şehir merkezinde kalmayı tercih ediyoruz.Otobüsten inince oldukça merkezi bir konumda bulunan otelimize yürüyerek ulaşıyoruz.
Oda + kahvaltı kalacağımız otelimizi beğeniyoruz. Odamıza yerleştikten sonra dışarıya çıkıp şehri keşfetmeye başlıyoruz.Bu tarihi şehirde 1088 yılında kurulan,23 fakültede 80.000 'den fazla öğrencisi bulunan Bologna Üniversitesinin etkileri hemen göze çarpıyor.
Şehrin önemli merkezlerinden Maggiore meydanında öğrenci kalabalığı göze çarpıyor,Venedik Penceresinin karşı tarafına bakıp
bölgede biraz daha dolaştıktan sonra ''Happy Hours'' saati olduğundan cafeler lezzetli küçük kanapeler,mini bruschetta 'ların bulunduğu açık büfe atıştırmalıklarını sunmaya başlıyorlar.
Biz de bir cafede oturup Aperol Spritz eşliğinde bir şeyler atıştırıyoruz.
Sonrasında ortaçağ'da yapılmış Piazza di Porta Ravegnana 'daki  2 Kule'ye geliyoruz.
Burası hava kararmak üzere olmasına rağmen oldukça hareketli görünüyor.Burada sokaklarda kaybolarak dolaşıyoruz.
Bir yerde şarküteri dükkanına ,
başka bir yerde balıkçıya bakıyor,
Via Clavature'de bulunan Mercato di Mezzo'ya (Orta Pazar ) geliyoruz.
Burası yerel yiyecek dükkanlarının bulunduğu şık , turistik,oldukça pahalı , aynı zamanda ilgi gören bir yer.
Oturacak boş yer bulmak akşam saatlerinde kolay değil.Buraya önümüzdeki günlerde bir akşam geleceğiz.Bu bölgede bazı sokaklardaki restoranlar İstanbul Kadıköy veya Beyoğlunu andırıyor.
Oldukça yorulduk.Yürüyerek otele dönüp uyuyoruz.

Yarın şehri gezeceğiz.

Milano'da Maggiore Gölüne Gideceğiz

Bu gün akşam Türkiye'ye döneceğimiz için önce bir yerde kahvaltı etmeyi sonrasında Malpensa havaalanına 16 km. uzaklıkta,Maggiore gölü kıyısındaki Sesto Calende'ye giderek dolaşmayı düşünüyoruz.Garda gölü,Verona,Mantova, Brescia ve Milano şehirlerini gezdiğimiz bu tatilimizde Milano'daki otelimiz her ne kadar metro istasyonuna yakın olsa da ,
2 €'ya sıradan bir kahvaltı verse de ,havasız,dar kahvaltı bölümü ,asık suratlı işletmecileriyle birleşince içimizden burada kahvaltı etmek gelmeyince bu yağmurlu havada şehrin 20 km. dışında bulunan Il Centro isimli alışveriş merkezine giderek kahvaltı etmeye karar veriyoruz.
İki gündür çay içmediğimizden çay içmeyi özledik, termosta çay demleyerek Il Centro'ya gidiyoruz.
Bayağı büyük bir alışveriş merkezi olan bu yer de hayatımızda görmediğimiz kadar büyük peynir,et ürünleri,ekmek çeşitleri reyonlarına sahip bir süpermarkette bulunuyor.Önce kahvaltı için tost ve kruvasan alıp bir masa seçip oturup termosumuzdan çaylarımızı da alarak kahvaltımızı ediyoruz.
'' Alışveriş merkezinde termostan çay içilir mi ? '' diye soracak olursanız biz içtik ve çay hasretimizi de gidermiş olduk.
Kahvaltı sonrası büyük süpermarkete girerek peynir aldıktan sonra
Sesto Calende'ye doğru yola çıkıyor, biraz otoban ,biraz da orman yolunu kullanarak Maggiore gölü kenarındaki bu şirin kasabaya ulaşıyoruz.

Bu arada aracımızı dolu depoyla aldığımızdan burada deposunu dolduruyor,sahilde bir park yeri bularak aracımızı park ediyoruz.İtalya'da otopark kurallarını anlamak gerçekten oldukça zor.Burada öğlen 12:00 - 14:00 arası park ücretsizmiş.Bunu esnaftan teyit ettikten sonra sahilde dolaşmaya başlıyoruz.Burası çok güzel bir yer.

Kış ve hava soğuk olsa da sahildeki banklarda kitap okuyanlar,köpeklerini gezdirenler göze çarpıyor.Karşı kıyıda çok şık evler bulunuyor. Kasabanın içine girerek hareketli cafesinde oturuyor,
kahve içiyor sonrasında karnımız acıktığından sahilde yemek yiyecek bir yer bakıyor ve göl kenarında beğendiğimiz La Veranda restoran'da hava oldukça serin olsa da masallardaki gibi bir manzarası olduğundan dışarıda oturuyoruz.
Burada fix menü benzeri yemeklerden seçiyor yanında 1/2 litre ev şarabı alıyoruz.Sonrasında expresso içiyoruz.Yemekler ve manzara çok güzel.
Hesap 27 € geliyor.Bu da bu ortam ve iki kişilik böyle bir yemeğe göre İtalya standartlarında oldukça ucuz.Yemek sonrası otoparktan aracımızı alıp Malpensa havaalanına doğru yola çıkıyoruz.
Havaalanında aracımızı bırakacağımız rent a car parkını kolayca bulup aracımızı bırakıyor , biletlerimizi alıyor ,
3 saatlik uçuş sonrası
İstanbul'a dönüyoruz.

İtalya'da Bugün Brescia Üzerinden Milano'ya Geçeceğiz

Brescia ve Verona şehireri arasında orta noktadaki Pozzolengo kasabasındaki çok memnun kaldığımız Il Castello isimli otelimizde son kahvaltımızı ettikten sonra resepsiyona gidip çıkış yapıyoruz.Bir aile işletmesi izlenimi veren oteldeki resepsiyonist kız ''Umarım otelimizden memnun kalmışsınızdır '' diyerek şık kutusunda bir bölgesel şarap hediye ediyor,her yeri üzüm bağlarıyla çevrili olan bu bölgenin şarapları çok ünlü.
Çevrede çok sayıda şarap satış yerleri bulunuyor. Bir tanesine geldiğimiz gün uğradık, fakat o saatte kapalıydı.Pozzolengo'dan ayrılıp yol üzerindeki DM isimli mağazaya uğrayıp bir kaç şey alıyoruz.
Sağlık ve temizlik ürünleri satan bir Alman firması olan DM'nin Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde şubeleri bulunuyor.Bu mağazadan  1 € 'ya 20'lik C vitamini gibi şeyler aldıktan sonra yaklaşık 45 km. uzaklıktaki Brescia'ya doğru yola çıkıyoruz. İtalya'da otobanlar pahalı olduğundan navigasyon sayesinde alternatif yolları kullanıp , otobana girmeden İtalya'da gezeceğimiz 26.şehir olan Brescia'ya geliyor ve Brescia Katedralinin yanındaki kapalı otoparka aracımızı bırakıp otoparkın merdivenlerinden katedralin öncesindeki Vittoria meydanına çıkıyoruz.
Çevreyi inceledikten sonra ilerleyip Katedral'e girince pazar ayini yapıldığını fark ediyoruz.
Biraz izleyip meydandaki Dolcevite cafe'de oturup filtre kahve siparişi veriyoruz.Bu bölgeye gelmeden internette araştırırken Garda gölü ve çevresinin İtalya'nın pahalı bir bölgesi olduğu hakkında yazılarla karşılaşsam da bizim tecrübemizde gezdiğimiz yerler içinde İtalya'nın ucuz bölgeleri arasında olduğunu söyleyebilirim.
Verona 'da ki oteller pahalı olsa da aracınız varsa şehir içinde değil de çevre'de daha uygun fiyatlı yer bulmak mümkün.Meydan'da kendimiz hazırladığımız orijinal filtre kahvemizi içip iki kahveye 3 € hesap ödedikten sonra biraz çevreyi geziyoruz.Katedralin çevresinde tarihi çok daha eskiye dayanan kalıntılar da bulunuyor.
Biraz daha dolaştıktan sonra
yaklaşık 105 km.uzaklıktaki Milano şehrine doğru yola çıkıyoruz.Bu yol üzerinde otoban'a girmek zorunda kalıp uzun süre bu şekilde gitsek de
bulduğumuz ilk fırsatta otoban'dan çıkıp alternatif yollardan otelimize ulaşıyoruz.
Milano fuar dönemi olduğundan oteller pahalı.Şehirde araç park etmek büyük problem olduğundan otelimizi metroya ve tramvaya yakın , ücretsiz otoparklı yerler arasından seçtik.Bu arada bir çok otelin ekstra günlük otopark ücreti 15 - 25 € arasındaydı.Banliyöde ki otelimiz iyi bir konumda olsa da içeri girince asık suratlı sahibinin şimdiye kadar hiç bir yerde görmediğimiz kural ve uyarılarıyla karşılaşınca neredeyse kadının suratına karşı gülecektik.Kapıdan girince havasız bir ortam bizi karşıladı, kadın benimle aracın yanına gelip arabayı 10 cm. sola aldırdı.Işığı şurdan yakın ,açık bırakmayın,gürültü yapmayın gibi uyarılarını bitirdikten sonra anahtarımızı alıp odaya çıktık
'' Sakınan göze çöp batar '' diye bir atasözü vardır ya,odaya girince daha önceden aldığımız İtalya'da son dönemde çok popüler olan Prosecco şarabını açmak istedim.Bu köpüren kırmızı şarabı açarken köpürünce bütün oda battı.Yerlerin taş olması sayesinde havlu kağıtla etrafı temizleyip dışarıya çıkıp metroyla
Sforzesco Şatosu ve Milano Kalesi'nin bulunduğu yere gelip kalenin önüne çıktık.Günlük bilet daha avantajlı olsa da akşam gidiş geliş dışında toplu ulaşım kullanmayacağımız için 2 € 'luk tek yön bileti tercih ettik.
Aslında Milano'ya 2.gelişimiz olsa da biz bu şehre hak ettiği süreyi ayırmadığımızdan buraya gelememiştik.15.yüzyilda 14.yüzyıldan kalan surların kalıntıları üzerine Milano dükü Sforza tarafından yaptırılan bu kale çok etkileyici görünüyor.
Kaleyi gezdikten sonra arkasındaki lunapark'a çıkıyoruz.Burası çok hareketli , halkın ve turistlerin ilgisi yüksek .
Oradan ayrılınca yürüyerek Duomo tarafına geliyor, daha önce gezdiğimiz için meydana girmeyerek caddeleri dolaşıp
Dammann isimli pastaneye girip kahve ve küçük pastalardan sipariş veriyoruz.Küçük pastalar güzel olsa da oldukça küçüktü.
Burası turistik bir bölge olsa da çevreyi izleyince biraz turistin yanında oldukça fazla sayıda yerli insanlar da bulunuyor. Pastane'den çıkınca biraz dolaştıktan sonra karnımızın acıktığını fark ediyor ve bir restoran bakıyoruz.
Günlerden pazar ve bir çok yer kapalı görünüyor. Duomo'ya 300 metre mesafede tripadvisor'da yüksek puanlı ,1939'dan beri olan Ristorante Da Bruno'nun önce girişteki menüsünde fiyatlarına bakıyor, iyi bir akşam yemeği için makul görünce içeriye giriyoruz.
Tarihi bir görüntüye sahip restoran'ın yemekleri de güzel görünüyor. Ana yemek olarak Risotto Milanes (Milana usulü risotto) ,Risotto Pesca (Deniz ürünlü rizotto) ve Insalata Mista (Karışık Salata) ,içecek olarak 1/2 litre ev yapımı kırmızı şarap siparişi veriyoruz.
Risotto'lar güzel,porsiyonlar oldukça büyüktü, şarap oldukça iyiydi.Salata domates ağırlıklı görünse de içinde taze körpe semiz otu,roka da vardı.Bu güzel 2 kişilik yemeğe 6 € servis ücreti dahil 52 € hesap ödüyor ,
metroyla otelimize dönüyoruz.

Yarın Maggiore gölüne gideceğiz.