Catania 'dan Palermo Şehrine Ve Cefalu Kasabasına Gideceğiz

Sabah saat 07.00 'da Catania 'dan aldığımız tarife uygun olarak sahil yolunu takip ederek ayrılıyor ve Palermo otobanına çıkıyor , yol üzerinde Etna yanardağını ise ilk kez net bir şekilde görüyoruz.
  Bu otobanda hız sınırı çoğu yerde 100 km. ,nadiren 120 km. olsa da çok sayıda daha hızlı giden araca rastlıyor,  biz kurallara uyarak gidiyoruz. Bu arada Sicilya da araba kullananların yanında İstanbul trafiğinde kötü kullanıyor dediğimiz şoförler masum kalır. Adamlar , daha doğrusu kadın şoförler de dahil çok kötü araba kullanıyorlar. Yaklaşık  2,5 saatlik yalnızca otoban manzaralı bir yolculuktan sonra Palermo 'ya ulaşıyoruz. Şehir uzaktan Rio De Jenerio 'nun güzel sahilini andırıyor. 
Şehrin merkezini sorarak kolayca buluyoruz.
Kolay park yeri bulunamayan turistik bölgede dolaşırken karşımıza bir anda İstanbul'daki Bağdat Caddesinin altındaki sahil yolunun tıpkısının aynısı deniz kenarı bir cadde karşımıza çıkıyor.
İnsanların park ettiğini görünce bizde aracımızı bırakıyor ve aracı orada park etmenin bir riski olup olmadığını yanımıza henüz park etmiş araçtan teyit edip kahvaltı edebilecek bir yer aramaya başlıyoruz .  Sahilde gördüğümüz liman manzaralı cafeyi beğeniyor ve içeri giriyoruz .
Menüsünde bir çok sandviç çeşidi bulunan cafede
fırından yeni çıkmış büyük bir börekten yemeye karar veriyor ,
açık havadaki uzun masada oturuyoruz . 
Sicilyalılar  sandviç konusunda uzmanlar ,sandviçleri çok güzel .
Cafe de otururken yanımıza Alman bir çift geliyor ''Oturabilir miyiz ?'' diye soruyorlar ve sohbete başlıyoruz. Bize Palermo 'da daha önce gezip beğendikleri yerlerden bahsediyorlar , bu sohbet sonucu biz şehirdeki gezi rotamızı şekillendirmeye başlıyoruz  .  Yeni kahvaltı etmiş olmamıza rağmen yolda gördüğümüz ve Malta 'dan beri isteyip yiyemediğimiz soyulmuş 5 adet mısır incirinden oluşan kutuyu 1 Euro 'ya alıp yürürken  yiyoruz. 
Büyük bir katedralin bulunduğu meydana geliyoruz.
Katedralden sağa bakıp Mısır çarşısı gibi bir sokağı görünce hemen o tarafa yöneliyoruz.


Buradaki ekmek ürünleri ağırlıklı markette çok çeşit vardı ,
otlu ekmek dikkatimizi çekti ,
bildiğimizi bazı sebze ve meyvelerin farklı büyüklükte olanlarının satıldığı manav 'a baktık ,
daha sonra ilginç bir içki dükkanı gördük 
ve tabiki deniz ürünleri ,Palermo 'da balığın bol olduğu bir yerdi. Önce midye , tarak çeşitlerine baktık ,
kurutulmuş balıkları inceledik ,
bir yerde kazanda haşlanmış ahtapot 'un tanesini 10 Euro 'ya satıyorlardı , sonra bizde çok çeşitli yemekler satan Beyoğlu'ndaki esnaf lokantalarının  yalnızca çok çeşitli deniz ürünleri satanıyla karşılaştık .
Buraya kadar her şey güzel olsa da tek sorunumuz tok olmamızdı. O yüzden sonra uğrarız diyerek bir ana caddeye çıktık, Palermo 'da Piaggio marka mobiletlerin araç tipi versiyonu turist taşımasında kullanılıyor . Bunların durağı olsa da bir tanesi önüne geleni almaya çalışırken ilginç görüntüler ortaya çıkıyordu.
Cadde 'ye çıkıp daha büyük bir katedrale doğru giderken
kendi hallerinde bağırarak bir şeyi protesto eden üniversitelilerle karşılaştık ,


Bir müzenin önünden geçtik .Aslında Palermo 'da gezecek çok yer var ,bizimse süremiz dar,
bu yüzden bizi ilk anda çok etkileyen yerler dışında bir çok yere şöyle bir bakıp çıkıyoruz derken bizi çok etkileyen bir yere daha geliyoruz.  Ara caddelerde ilerlerken Marina meydanının yanındaki parkta karşımıza çıkan dev ağacı görünce öylece kaldık.
Çünkü biz Avatar filmindeki ağaçları hayal ürünü sanıyorduk, oysa gerçekmiş , Bu yüzyıllara meydan okuyan ağaçlar bizi bu tatilimizde  beklemediğimiz kadar etkiledi ,

 hem hayran kaldık , hem şaşırarak dakikalarca inceledik. Dev bir bir manolya 'ya benzeyen ağacın adını eşim ''Hayat ağacı '' koydu .

Burada bir gelin damat da resim çektiriyordu. Onları da tebrik edip parktan ayrıldık . Ağaçlar hala aklımızda böyle bir şey olabilir mi diye hala aramızda konuşurken büyük katedralin bulunduğu caddeye geldik .Buradaki kavşağın 4 köşesindeki binaların üzerinde  aynı heykeller buluyordu ve çok ilginçti .
Bir hediyelik eşya satıcısında bir çok bayrağın içinde Türk bayrağını en başta görmek hoşumuza gitti .
  Katedralin uzaktan görüntüsü muhteşemdi ,
içeri girip dolaştık,
sonra eski şehrin bir giriş kapısına gittik fakat bakımda olduğundan üstüne çıkamadık .
Geriye döndüğümüzde dev kulelere baktık.
Karnımız acıkmaya başlamıştı , aklımızda balıkçıların da bulunduğu çarşıya dönmek varken bir anda İstanbul'daki Nevizade sokağı gibi bir yer karşımıza çıktı , burada sokaktaki masalarda  oturarak yemek yiyebiliyordunuz.
11 Euro 'yada cazip bir menü görünce hemen oturduk .
Burada balıklarında dahil olduğu yerel ürünlerden oluşan soğuk açık büfesi ,
yanı sıra seçeceğimiz bir ana yemek ve bir kadeh şarap menüye dahildi ,ben sosis tabağını tercih ettim
,eşimse midyeli makarna yedi .
Yemekte yediğimiz ekmekte çok tok ve tuzlu bir hamurdan yapılmıştı.
Bu dar sokakta otururken karşımızda çeşitli sanat ürünleri satan şık dükkanlar vardı .Toplam 22 Euro ödediğimiz yemeği menü , lezzet , ortam , fiyat olarak  değerlendirdiğimizde 10  tam puan verdik ve dondurmacıya uğradık .Seçtiğim tarçınlı dondurma çok güzeldi .
Akşam Cefalu isimli tatil beldesinde kalmayı düşündüğümüzden Palermo 'dan ayrılmamız gerekiyordu. Biz birbirine paralel düzgün caddeleri , ortamı , tarihi , dev ağaçları ,güzel ve ilginç yemekleri gibi nedenlerle bu şehri çok beğendik .
Çıkışta büyük bir markete girip bir şeyler alırken
ben bol bol şık reyonların fotoğrafını çektim .
Marketten ayrılırken  bir çalışan yanıma geldi ve işaret dilinden anladığım kadarıyla İtalyanca  ''Bir daha burada resim çekme '' gibi bir şeyler söyledi . Bende ''tamam'' dedim ve oradan ayrılıp Cefalu yoluna çıktık.
Yol üzerinden  Palermo'nun görüntüsü gerçekten etkileyiciydi.
Yol üstünde çok güzel ve ilginç kasaba ve doğa olsa da , 70 km'lik yolu bu şekilde gidersek çok uzun sürede alacaktık ki henüz kalacak yerimiz dahi belli değildi ,
o yuzden otobandan devam ederek Cefalu 'ya ulaştık.
Şehre girerken hava kararmak üzereydi ,Arabayı merkezi bir yere park ederek room yazan tabelalar bulmaya çalıştık , bulunca takip ettik ve önce 3 yıldızlı bir ''Room '' 'a geldik. Burada mimar tipli bir adam odayı gösterdi, beğendik , fiyatı sorduğumuzda ise oda için gecelik kahvaltı dahil 100 Euro diyince , ''bildiğiniz daha ucuz bir yer var mı ? ''diye sorduk , birisini aradı ve 80 Euro diyor deyince teşekkür edip sahile çıktık , Bir an önce kalacak yer bulmamız gerekirken sahili çok beğenince resim çekmeye başladık.
Bir yandan da internetten ,yer bulmazsak diye önceden  araştırdığımız  bir yere bakıyorduk ve boş odası olduğunu görünce tarif sorarak o tarafa ilerlemeye başladık. Burası bir tatil kasabası olsa  da ekim ayında bile kalabalıktı ,
tarihi sokakları ilginçti , büyük bir yerdi ,aradığımız pansiyonu bulup tam zile basmışken karşımızda elinde bir broşürle küçüklüğümün geçtiği mahalledeki berber kalfası Adem abi 'ye benzeyen bir adam belirdi. Adam kirli sakallı olsa da Adem abi gibi masum bakıyordu. Katedralin yakınında bir pansiyonum var dedi . Aslında pazarlık açısından çok şanslıydık , çünkü diğer pansiyonun zilini çalarken adamla konuşuyorduk .Fiyatı sorduğumuzda 40 Euro deyince ''Hadi yere bakalım '' dedik , Yolda Ancelo abiyle konuşurken İstanbul 'a daha önce geldiğini öğrendik , bize merhaba , nasılsın şeklinde Türkçe kelimeler de söyledi , trafiğe kapalı bir tarihi alışveriş caddesinin üst katındaki  yeri beğendik ,
sabah erken çıkacağımızı söyleyince anahtarı masaya bırakırsınız dedi. Bu arada burası bir apart daireydi , evde kap kacak ,fırın , ocak , buzdolabı her şey vardı .
Ancelo abi , isterseniz tam deniz manzaralı olan üst katta gecelik 50 Euro 'ya kalabilirsiniz ,ayrıca Türkiye'den gelmek isteyen olursa adımı verebilirsiniz dedi. Adam sanki Bodrum 'daki pansiyonunun pazarlamasını yapıyordu . Yaz fiyatlarını sorduğumuzda ise 60 Euro dedi. Odada 3-4 kişi rahatça kalabilirdi .
Hazırlanıp akşam yemeği için dışarı çıkıyor , yolda bizim pansiyoncu Ancelo abi ile karşılaşınca buraya geleli 1 saat kadar olmasına rağmen artık selamlaşacak tanıdıklar da olduğuna göre kendimizi 40 yıllık Cefalu 'lu gibi hissediyoruz. Burada tıklayarak okuyabileceğiniz Foça gibi eski şehrin yanı sıra yeni evlerin olduğu bir semt de  bulunuyor. Biz Cefalu 'ya çok ısındık. Akşam yemeği için yer bakarken çevrede çok sayıda restoran   bulunduğundan orada mı , burada mı yesek derken tüm tarihi şehri geziyor , 1820 'den beri açık olan bir eczanenin önünden geçiyor ,
şık ve boş görünen bir restorana  giriyor ,  fakat saat 10 'dan sonrasına yer olacağını öğrenince çıkıyor ,
içine deniz suyu giren ve hala kullanılabilecek durumdaki tarihi bir hamam 'a bakıyor ,
 gözümüze kestirdiğimiz bir restoranın sokaktaki dış bölümünde boşalan bir masaya oturuyoruz .
Ben vejeteryan pizza yerken ,eşim deniz ürünleri rizotto siparişi veriyor . Burada yediğim bol malzemeli vejeteryan pizza 'da sanırım peynir yoktu ,
yanlış anlaşılmasın şu İtalya 'da da pizza yapmayı bilmiyorlar demiyorum  , ama sanırım farklı pizza türleri bulunuyor .Rizotto 'yu da beğeniyoruz.
Başlangıç olarak istediğimiz yemeğin değişik bir adı var dı ,bizim şakşuka 'ya benziyordu.
Sicilya 'nın geneli gibi burada da yemeklerin porsiyonu 10 Euro civarında ,makarna yiyorsanız 6 Euro 'dan başlıyor , ortam güzel bir karaf sofra şarabı için ise 8 Euro 'ödüyoruz. Yarınsabah 07.00 gibi Messina ve Taormina üzerinden toplam 300 km. üzerinde bir yol katederek Catania 'ya döneceğiz. 
Messina üzerinden Taormina 'ya giderek Catania 'ya dönüş yazımızı buradan okuyabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder