5.Gün Rodosu Özlemişiz

Sabah kahvaltı sonrası saat 9 gibi Rodos 'a iniyoruz . En yakın rent a car ' a gidip fiyat soruyoruz . Bir yeri gezmek için kısa bir zamanınız varsa süre fiyat kadar önemli olabiliyor . Kısa sürede , gemiye yakın bir yerden araç bulabilmek daha önemli oluyor . Rent a car şirketindekiler sıcakkanlı , güleryüzlü ve profesyonel insanlar . Rent a car mağazasının işletmecisine Biz 2 yıl önce 35 Euro 'ya araba kiralamıştık diyince , o fiyata bu mevsimde araba bulursanız ödemeyi ben yapıcam diyor ve günlük 55 Euro 'ya bir fiat Punto kiralıyor ve Lindos 'a doğru yola çıkıyoruz .

Bu gün Lindos 'ta denize girmeyi , önceki gelişimizde tadını unutamadığımız , ismini hatırlamadığımız daha güneydeki ıssız koydaki salaş restoranda deniz ürünleri yemeyi ve tenha , uçsuz bucaksız plajında yüzmeyi , daha sonra vakit kalırsa keşfetmediğimiz bir iki plajda daha yüzüp , Faliraki plajına bir uğramayı , (Geminin turu Falirakiye yapılıyor), Akvaryum plajında yüzmeyi , dedemin evine bakmayı , sonrasında kale içinde dolaşmayı düşünüyoruz .

Resim yazısı ekle
Toplam süremiz ise 10 saat . Lindos 'a 40 km .Lik bir yolculktan sonra ulaşıyoruz . Yolda önceki gelişimizde inşaat halinde olan otellerin açıldığını , yolların bir kısmının otobana çevrildiğini görüyoruz . Lindos 'ta biraz tepede ücretsiz park yerleri olsada ,plajın arkasında günlük 3 Euro 'ya park yeri bulunca hemen duruyoruz . Çünkü hava çok sıcak .Adalarda gördüğümüz ücretli tek park burasıydı . Kumsal ve deniz çok güzel . 1 saat yüzüp sonra daha önceki gelişimizde tadını hala unutamadığımız ahtapot yediğimiz salaş restoranı bulmak için güneye doğru yola çıkıyoruz .

Lindos 'tan 20 km. kadar aşağıda aradığımız aşağıda resmi görünen Genadi 'de ıssız bir plajdaki eşsiz ahtapot ve deniz ürünleri yapan salaş restoranı buluyoruz . Aslında burada 2 restoran var . İkiside salaş , ikiside balık restoranı ,fiyatları benzer , bizimkisi daha tenha diğerinde 5 - 6 masa dolu .

Diğerini denesek mi diye düşünüyoruz . Ama biz burada yediğimiz lokum gibi ahtapot 'un tadını unutamamış , bunun için 60 km. yol gelmiştik .

O yüzden bildiğimiz restorana giriyoruz . Yaşlı amca yine orada ve yine pek ilgili görünmüyor . Ona biz buraya 2 yıl önce gelmiştik diyince iyi diyor , menü getiriyor ve masamızın temiz fakat kenarı yırtılmış Rodos haritalı örtüsünü değiştiriyor . yemeklerin detayını öğrenmek isteyince gülümseyerek eşim ingilizce biliyor diyerek eşini çağırıyor .

Burada zaman sanki 2 yıl önceye geri çekilmiş . Restorancı amcanın üzerinde benzer bir tshirt var , torunları ve arkadaşları olduğunu sandığımız masada yine gülüşüyorlar yalnız çocuklar biraz büyümüşler . Tesisatçı gibi genç bir adam arka masada birasını yudumluyor . Plaj ise biraz daha kalabalık . 2 yıl önce yalnızca biz ve bir anneyle çocuğu vardı . Önce biraz yüzüyoruz , sonrasında yemeğe geçiyoruz , 5 çeşit deniz ürünü ve içecek için 50 Euro hesap ödüyoruz .

Ahtapot , soslu midye , deniz ürünlü makarna ve yanında püre olan balık yine olağanüstü güzelllikte . Balığın yanında süt , peynir ve sarımsak katılmış bir patates püresi geliyorki bu püreyi yemek için Rodos a tekrar gelirsem 60 km . lik yolu tekrar gidebilirim .

Bir an ben burada ailemle birlikte bir hayat boyu kalabilirim diye düşünüyorum .

Rodosta ve diğer adalarda her yer halka açık plaj görünümünde . Hepsine uğramak istesekte bunun için haftalar gerekli , bizimse yalnız saatlerimiz var . Gözümüze kestirdiğimiz aşağıda resmi görülen plaja giriyoruz . Güzel bir kumsal , deniz ,salaş bir cafe ve fazla kalabalık değil . Biraz yüzüp aşağıdaki resimdeki Faliraki Plajına gidiyoruz .
Burası çok kalabalık ve popüler bir yer . Fakat biz daha önceki gelşimizde de yaptığımız gibi bir kaç resim çekip oradan ayrılıyoruz . Gidecek çok yerimiz var .

Bu arada Rodosta yiyecek içecek alışverişi düşünüyorsanız Falirakiden çıktıktan bir kaç km. sonra büyük bir iki süpermarket yer alıyor . Rodos şehir içinde büyük market bulunmuyor . Böylece çok sayıda esnaf iş yapabiliyor ve bu durum kazancın daha yaygın paylaşımı anlamına geliyor , bir çeşit küçük esnaf desteği diyebiliriz . Şehir dışı marketlerde çok çeşidi bir arada bulabilirsiniz . Sağdaki ve aşağıdaki resimdeki Akvaryum Plajı Rodos adasının en güzel plajlarından birisi . Bu mevsimde çok kalabalık oluyor . Bir tarafta insanlar güneşlenip denize girerken , bazı gençler plajda voleybol oynuyor .

Eğlenceli bir ortam .

Aslında Rodosa geçen geldiğimizde tesadüfen yolda tanıştığımız ihtiyar delikanlı Mehmet amca ve eşini çok özlemiştik .

Yolda yürürken eşimle Türkçe konuşuyorduk , Mehmet amca yanımıza geldi ve nereli olduğumuzu sordu . Türküz deyince yarım saat sohbet ettik ve iki kez evinde eşinin kahvesini içtik .

Hikayesi bir çok göçmenin hayatı gibi oldukça hüzün vericiydi . Ailesi 1897 yılında Giritten katliamdan kaçarak Rodos 'a gelmiş ve kötü anıları olduğundan bir daha oraya hiç gitmemişler . 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ise köylüler bulundukları semtin iki km. yakınına kadar ellerinde bıçak ve satırlarla yaklaşmışlar . Mehmet amca bazı yakın komşularımız bile o dönemde bize düşman olmuştu diyor . Ecevit 'in ''Bir Türkün kılına zarar gelirse adalara gireriz '' demesi üzerine köylüler çekilmiş .

Bu da yakın tarihin canlı tanığı sevgili Mehmet amcanın bir anısı . Biz biraz yüzüp dedemin eski evine bakmaya gidiyoruz .

Ailemin Rodostaki hayatı ve eviyle ilgili çok hikaye dinlemiştim . Onlarda göçmen ve doğdukları yerden zorla uzaklaştırılmışlar ve özlem duyuyorlardı . Evin son halini görmek istedik .

Rodosun iyi korunmuş kale içinde çok sayıda turistik cafe , restoran ve mağazalar bulunuyor . Biraz dolaştık ,daha önceden tanıdığımız bir dükkana uğradık , alışveriş yaptık ,sonra meydandaki bir cafede dondurma yedik .

Bu gelişimizde süre yetersizliğinden gidemesekte adanın 110 km. güney ucundaki sörfçülerin merkezi kumburnu ( Prasonisis )çok güzel bir yer . Yalnızca salaş bir cafe ve uzun kumsallar var .

Sevgili Rodostan ayrılma vaktimiz yaklaşıyordu , arabamızı alıp rent a car firmasına bıraktık ve gemiye döndük .

Rodostan Girite Doğru Yola Çıkıyoruz

Rodostan ayrılışımızı geminin güvertesinden seyrettim . Hava sıcak ve rüzgarlıydı . Eskiden dedemin dükkanının bulunduğu çarşı uzaktan görülüyordu . Kafamdan bir çok hayaller geçti , ailemin bu adada ne çok anısı vardı .

Ve adayı gözden kayboluncaya kadar izledim .

Odaya inince bizimkiler beni merak etmişler . Yemeğe geç kalıyoruz dediler ve restorana gittik .

Rodos Girit arası gemiyle 12 saat sürdü . Gece saat 2 gibi gemi ,açık denizde bir kaç saat oldukça sallandı . Sabah 8 'de Girit adasının aşağıda resmi görülen Kandiye (Heraklion) Limanına yanaştık , kahvaltımızı gemide etmiştik . Gemiden erkenden çıkarak limanın içindeki rent a car deskine gittik .

Girit adası 1645 yılında Türkler tarafından fethedilmiş olup adada eskiden çok sayıda Türk yaşıyordu .

Rent a car' cı teyze hertarafı vurulmuş ve kirli Peugeot 206 ' yı liste fiyatı 65 Euro olmasına rağmen günlük 60 Euro 'ya verebileceğini belirtti . Arabanın durumunu teslim alırken gördük . Arabanın vuruk yerlerini işaretleyelim dediğimde teslim eden çocuk gerek yok bile dedi . Biz kabul etmedik . Ne olur ne olmaz sonra bizim yapmadığımız bir çiziğin parasını isteyebilirler diye düşünsekte onlar çok rahattı .

Rent a carcı teyze akşam ben olmazsam arabanın anahtarını şuradaki kutuya bırakın dedi .

Yapacak bir şey yok 10 saatimiz var ve dakikalar bile önemli .

Gemi turunda Girit adasında kaldığımız 10 saatlik süre için araç kiralayarak 140 km. uzaklığa giderek , deniz ürünleri ve çikolatalı lokma yediğimiz  Hanya ,Resmo , Kandiye gezimizi okumak için buraya tıklayınız .

6.Gün Giritte Hanya , Resmo Ve Kandiyeye Gideceğiz

Tatile çıkmadan önce Löplöpçüler sitesinden Giritte Hanyaya gidebilirsiniz önerisi almıştım . Geminin yanaştığı Kandiye limanından Hanya tam 140 km. olsa da gittik ve gittiğimize değdi . Girit zaten bir ülke büyüklüğünde .

Hanyaya ulaştığımızda şehre ilk girişten girince trafiğe yakalandık . İyi tarafı ise yol üzerinde iki tane Türkçe isimli caddeden geçtik . Şehir tarihi , planlı , tertemiz ve çok güzel . Önce tarihi liman ve meydanı gezdik , sonra dar sokaklarda dükkanlara girdik . Bir cafede şeyler içtik , Ara sokakların bazıları turistik olsa da , bir kısmı yerel hayatı yansıtıyor . Sokağın birinde tarihi bir simit fırınına girdik .Basit , zevkli bir dükkan ,ürünlerin görüntüsü çok sade olsada dikkatli bakınca sunumun önemsendiğini farkediyorsunuz . Gerek vitrin , gerekse şekerli simitler bile tarihi gibi görünüyordu . Şekerli simitin görüntüsü bizimkilere benziyor tadı ise gerçek acıbadem kurabiyesi gibiydi . Daha sonra küçük balıklarla ayakları gıdıklatıyormuş gibi görünen ,tıbbi bir yer çağrışımı yapan bir dükkan gördük . Burada insanlar oturuyor ve ayaklarını 15 dakika ücret karşılığı 30 cm. boyunda içinde balık olan bir akvaryuma sokuyor . Temiz ve hijyenik bir yer gibi görünüyor ve size sağlık memuru gibi beyaz önlüklü bayanlar eşlik ediyor . Vaktimiz olsa deneyebilirdik , çünkü ilginç .
Hanyayı hafızamızın bir köşesine not ettik , gerçekten çok güzeldi .

Tekrar yola çıkıp Resmo şehrine gidiyoruz . Yolda karnımız acıkınca yemek yiyip aynı zamanda yüzebileceğimiz bir yer bakmaya başladık . İlk girdiğimiz yer bir ailenin işlettiği kocaman bir düğün salonuydu . Salonun yanındaki evlerinin bahçesinde aile sohbet ediyordu . İnsanlar bizi görünce doğal olarak ilgi odağı olduk . İnsanlar , düğün salonu aynı bizdekilere benziyor , bir fark ise güzel bir plajın yanında bizde bir düğün salonu görmemiştik . Oradan ayrılıp bir kaç km. ilerde aradığımız yeri bulduk . Soldaki resimdeki yerde modern bir bar , salaş bir restoran ve uçsuz bucaksız bir kumsal . Adalarda yemeğe alıştığımız mükemmel pişirilmiş 4 çeşit deniz ürünü ve içeceğe 44 Euro ödedik ve plaja geçtik , buranında denizi çok güzeldi .

Aşağıdaki resimdeki Resmo 'nun Çeşmeyi andıran sahil şeridinden geçip İzmir Eski Foçayı veya Hanyanın minyatürünü andıran tarihi bölgesine bakıyoruz . Şehirde 1924 mübadelesine kadar çok sayıda Türk yaşıyormuş . Süre ayırmaya değer bir şehir , fakat bizim vaktimiz yok . Gemiye bineceğimiz Iraklieo 'da sabah rent a carcı 'daki çocuğa burada 1 saat süren olsa nereye giderdin diye sorduğumuzda 5 Ağustos meydanı demişti . Bizimde dönüşte gerçekten bir saatimiz olacak , o halde bizde 5 Ağustos meydanına gidiyoruz .

Kandiye (Heraklion - Iraklieo) ' ye dönünce alttaki resimdeki 5 Ağustos meydanını kolaylıkla bulduk , şansa yakınlarda bir araba parktan çıkınca onun yerine parkettik . Meydanda bir cafede oturup soğuk kahve içtik ve çikolatalı lokma yedik . Aslında buralarda baklava , lokma ,kahve daha bir çok şey bizimkiyle aynı . Yalnız Türkiye' ye gelmemiş bir turist bu ürünleri onlara ait sanır . Lokma da güzeldi bu arada .

Tüm seyahatimiz gibi Girit maceramızda yolunda gitti . Yalnız Mykanosta araba bir yerde çalışmayınca biraz heyecanlanmıştık , tekrar çalışınca heyecanımız geçmişti . Sürenizin kısıtlı olduğu bu tür tatilleri bir çeşit maraton gibi düşünebilirsiniz . Yorucu , heyecanlı , zamana karşı yarışılan , fakat çok zevkli .

Teslim etmeden önce arabaya benzin aldık fakat ibre sabah arabayı aldığımız seviyeye gelmedi , biraz daha aldık ve benzinciden ayrıldık , fakat yine gelmeyince başka bir benzinciye uğradık . Yine gelmedi , yanlış anlamayın bu çarpık arabaya yaptığımız 300 km. sonrası 45 Euroluk benzin almış olduk . Rent a carcı teyzeye gidip durumu anlatmak istedik , fakat teyzenin hiç bir şey umurunda değil . Thank you deyip anahtarı aldı , arabanın durumuna bile gidip bakmadı . Benzin alırken vakit kaybetsekte gemiden bize verilen ayrılış süresinden 5 dakika önce yetiştik ve giyinip Giritten ayrılışı izlemek için güverteye çıktık .

Girit bir ülke kadar büyük ve adayı keşfetmek için daha fazla süre ayırmaya değer .

7.Gün Giritten Sonraki Durağımız Atina

Atinaya gitmek için geldiğimiz liman Pire olmayınca ekstra tur almak zorunda kalıyoruz . Çünkü 6 saatimiz var ve bu limanda rent a car veya Atinaya tren , otobüs çok seyrek . Oysa Pirede olsaydık 20 dakikada Atinadaydık .

Yolda rehberimiz . Eski yunanda Yunanistanın şehir devletlerinden oluştuğunu , şehir devletlerini yönetmeye talip olanların vaatlerini yerine getirmezlerse vatandaşlıktan çıkarılıp , kırk yıl alınmadıklarını , bu insanlarında başka şehirlere gidip oy ve seçilme hakkı olmadan hayatlarına devam ettiklerini anlattı .

Ne ilginç

Önce Akropolis ' i geziyoruz . Burası Atinaya hakim bir tepede yer alıyor ve restorasyon halinde . Rehberimiz bir taşının değişebilmesi için 21. yüzyıl mühendislerinin yıllarca çalıştıklarını söylüyor .Aradan bin yıllar geçsede vinç sistemi bugünküyle aynı tek farkı , o dönem vinçler motorsuzmuş . Akropolisi gezerken Atinayı kuşbakışı seyrediyoruz . Koca şehirde bir tane camla kaplı veya yüksek bina yok ve şehir çok düzenli görünüyor .

Akropolis sonrası cumhurbaşkanlığı sarayının önünden geçiyor ve Tarihi olimpiyat stadına gidiyoruz . Atina' da dikkat çeken bir şey ise evlerin geniş balkonlarında oldukça büyük ağaçların bulunması , orijinal ve güzel görünüyorlar .

Karadağ - Montenegro ' ya Gidiyoruz

Daha önceki Hırvatistan gezimizde bir günümüzü Karadağ 'a ayırmış ve doğal güzelliklerinden etkilenmiştik . Uygun fiyatlı uçak biletini bulduğumuzda ise başka bir yere gitmeyi aklımızdan bile geçirmeyerek uzun boylu insanların güzel ülkesini keşfetmeye karar verdik . Hırvatistan tatilinde araba kiralayarak ve sobe adı verilen pansiyonlar da kalarak yaptığımız kuzey turundaki tecrübemiz , Karadağ ' da hergün bir şehirde kalarak ülkenin bir çok yerini , şehrini gezmek konusunda bizi cesaretlendirmişti .

Tatilimizi Podgorica havaalanına indikten sonra doğudan batıya sahil şeridini araba ile turlamak ve kuzeyde yer alan ulusal parkları gezmek şeklinde planladık .

Oldukça maceralı geçen bir haftalık Karadağ turumuzu 6 farklı şehirde konaklayarak , 12 şehri gezerek , ikisi nehir , onyedisi deniz olmak üzere 19 farklı plajda yüzerek tamamladık .

1.Gün Podgorica Üzerinden Ulcinj 'e Gideceğiz

Podgorica havaalanına ulaştığımızda kendimize bir rent a car ayarlayıp ülkeyi bu şekilde gezmeyi düşünüyorduk . Havaalanında bulunan 7 - 8 rent a car ofisinin çoğunda görevliye rastlayamayınca biraz endişelendik . Çünkü şehir merkezine gitmek vakit kaybı anlamına geliyordu .

Renault rent a car standında son arabayı sigorta hariç günlük 40 Euro 'ya önümüzdeki sıradaki aile 1 hafta için kiralayınca yetkiliye nerede araba bulabileceğimizi sorduk , o da bir arkadaşını aradı ve yan standtaki görevli geldi .

Elindeki tek araba sigorta hariç 56 Euro + 8 Euro kasko günlük kirası olan opel astra idi . Podgorica şehir merkezine taksi dışında araç çalışmıyor ve fiyatı 20 Euro idi.

Bu şartlarda sıradaki diğer araba kiralamak için bekleyen turistleri görünce kararımızı verdik ve aracı kiralayarak Podgorica merkezinde biraz dolaştıktan sonra Arnavutluk sınırındaki Ulcinj şehrine gitmeye karar verdik .

Ulcinj ' e ulaştığımızda akşam saat 6 ' ya geliyordu . Tatil kentinin girişi Alanya 'yı biraz andırıyordu . Önce kalacak bir sobe ( pansiyon ) bulmalıydık . Köşedeki eczanedeki eczacı bayan gecelik kişi başi 6 Euro 'ya yer bulabileceğini söyledi . Telefonla sobe sahibini çağırdı . Pansiyon temiz ve güzeldi , yalnız bir gece kalacağımızı söyleyince fiyatın 10 Euro olabileceğini öğrendik . Bu şartlar da biran önce şehrin sahilini turlarken konuştuğumuz merkezdeki diğer sobeye gitmeye karar verdik . O yer Antalya kale içi gibi bir manzara ya sahip bir yalı dairesi ve gecelik fiyatı 3 kişi için 40 Euro idi .

Soldaki resimdeki eşsiz manzaraya sahip yalı dairemize yerleştikten sonra sahile inip yüzdük . Hava sıcak su oldukça serindi , hazırlandıktan sonra akşam yemeği için yürüyerek sahile indik . Şık bir cafe - restorandaki yemeğimizde pizza ve deniz ürünleri rizotto 'yu seçtik . Pizzaları büyük fakat Hırvatistandakine göre daha zayıftı , deniz ürünleri rizotto ise enfesti .

Yemek yediğimiz restorandaki garson bize Türk müsünüz ? diye ingilizce sorduğunda , nereden anladınız şeklindeki karşı sorumuza televizyonda Türkçeyi duymuştum şeklinde cevap verdi . Ertesi sabah kahvaltıda masada unutulan gazeteye baktığımda ise Şehrazat isimli bir Türk dizisinin tam sayfa reklamını görünce garsonu anladım .

Cafe - restoranlarda Turkiş döner (Böyle yazılmıştı) , musakka , baklava , tulumba tatlısı , türk kahvesi , çay (caj) gibi yiyecek , içecekler bulunuyordu . Kaşığa kaşıkki diyorlar , Parça (parce) pizza satıyorlar .

Merakımdan dolayı Turkiş döner yazan restorana girip orada Türk birilerinin olup olmadığını sorduğumda şaşırdılar ve yok dediler .

Sahil çok kalabalıktı . Bir tur attık ve dondurma yedik . Yalı dairemize dönerken bir disco 'da sözleri kendi dillerinde Türkçe parçaların çaldığını farkettik . Disco sahil kentinin en populer yeriydi , kapısında şık bayan ve beyler içeri girmek için kuyruk oluşturmuştu . Gece 2 ' lere kadar çalan müziğin en az 1/3 'ü Türk şarkılarıydı .

Yüksek volumlü müzik odamızdan aynı şekilde duyulunca sonraki geceler için çok merkezi pansiyonlarda kalmamaya karar verdik .

2.Gün Uljinc 'in Büyüleyici Kumsallarını Geziyoruz

Sabah sahilde kahvaltı sonrası yola çıkmayı düşündük . Akşam yemek yediğimiz restoranda 3,5 Euro 'ya açık büfe kahvaltı vardı . Orayı tercih ettik .

Kahvaltıda çay isteyince içine süt katılmış yeşil çay ve yanında süzme bal geldi . Tadı bize biraz uzaktı . Restoran 'dan ayrılırken bir garson bize güle güle Türkler diyerek el salladı ve gülümsedi .

Bu şehir çok ilginçti . İnsanlar Türk kültürü konusunda bilgi sahibi fakat Türkleri tanımıyorlardı .

Ulcinj merkezinden ayrılıp plajlarına doğru yola çıktık . Aşağıdaki resimdeki uçsuz bucaksız izlenimi veren Miami plajı çok kalabalıktı . Sahilin kumu güzel ve deniz de kumdu . Yüzdükten sonra ilginç balıkçı barınaklarının bulunduğu bir nehrin üzerinden geçerek uçsuz bucaksız kumsallara sahip başka bir plaja geldik . Sahildeki restoranda kalamar dolması , kalamar ızgara ve kızartma , türk kahvesi ve içeceklerle birlikte 3 kişi 31 Euro ödedik .

Bar Ve Sutomoredeyiz

Çevredeki birbirinden güzel diğer plajlara gitmek istesek te Bar şehrine gitmek için geç kaldığımızı düşünerek yola çıktık .Bar Karadağ 'ın güzel ve büyük bir sahil şehri . Biraz dolaştık . Kalabileceğimiz sobe göremeyince biraz şehir dışına çıktık , yol üstünde gördüğümüz bir plaja uğrayıp yüzdük ve sonra Sutomore ' ye geldik .

Yaz sezonu her yer dolu olduğu için kalacak yer yok gibi ve insanlar tek gecelik oda vermek istemiyorlar .
Boş oda olmadığını söyleyen bir pansiyoncu bayana başka yerde olabilir mi diye sorunca bir arkadaşına yönlendirdi ve kişi başı gecelik 10 Euro 'dan pansiyona yerleştik . İtalyan ev sahibimiz Karadağ 'da ailesiyle birlikte profesyonel olarak oldukça büyük bir pansiyon işletiyordu .

Hazırlanıp 100 metre mesafedeki sahile yürüdüğümüzde büyük bir kalabalıkla karşılaştık . Sutomore sahili Bodrum Barlar sokağını andırıyordu . Cafeler , restaurantlar ve açık hava barları .

Saatler ilerledikçe barlardaki müziğin volümü artıyordu .
Öğleyin yediğimiz mükemmel yemek sonrası akşam 10 gibi çok acıkmasakta saç üzerinde yapılan kızartma etleri görünce dayanamadık . Bu klasik Karadağ restoranının benzerlerine ise gittiğimiz her şehirde rastladık .

3.Gün Bu Gün Petrovac 'a Gideceğiz

Petrovac sahil şehrine öğle üzeri ulaştığımızda çok kaliteli bir şehire geldiğimizi farkettik .
Şehrin ağır bir havası vardı . Marketten yaptığımız alışveriş sonrası bulduğumuz sobe 'de 2 kişilik bir oda boştu ve kişi başı gecelik 10 Euro istiyordu . Başka odası bulunmadığından çevre sayfiye yerlerine gitmeye karar verdik . Öncesinde ise sahildeki eşsiz manzara karşısında bir cafede bir şeyler atıştırdık . Bu bölgede pansiyon fiyatları biraz yükselmişti ve bir gecelik yer bulmak zordu . Tekrar şehre dönerek ilk geldiğimizde baktığımız apartmani ' ye geldik . Apartmani apartman dairesi demek . İçinde 2 oda , banyo , mutfak , hol ve 6 yatak vardı . 50 Euro 'ya bir gecelik kiraladık .

Bu gün kalacak yer bulmak için yaklaşık 2 saat harcamıştık ve bu durum biraz yorucu olmuştu . Hazırlandıktan sonra şehir merkezine indik , biraz dolaştık . Akşam deniz ürünleri yiyecektik , bir restoranı gözümüzüze kestirdik ve balık çorbası , ızgara kalamar , balık tabağı siparişi verdik .

Deniz ürünleri yine güzeldi , Karadağlılar bu işi biliyorlar . Ertesi gün erkenden uyanıp kuzeye gideceğiz .

4.Gün Kolasin , Zabljak , Durmitor 'dayız

Sabah erkenden yola çıkarak Podgorica üzerinden kuzeydeki ulusal parklar bölgesine gideceğiz . Podgorica çıkışındaki burekçiden enfes , sıcak pohaçalarımızı alarak arabada kahvaltı ediyoruz .
Benzin istasyonunda gördüğümüz belgrat veya budapeşteye gitmek isteyen otostopçu gezginin resmini çekiyoruz . Nereye gittimizi soruyor , fakat gittiğimiz yerler farklı .

Ormanlık dağ yollarından geçerek ilk olarak kış sporları merkezi Kolasin 'e ulaşıyoruz . Şehir 17. yy. 'da Türkler tarafından kurulmuş olsa da herhangi bir Türk izine rastlayamıyoruz . Cafelerinin bulunduğu cadde de oturup biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıkıyoruz . Yolda gördüğümüz bir nehirde biraz serinliyoruz . Su buz gibi ama hava da çok sıcak .

Biogradska Gora milli parkı civarında manzarayı izlerken bir köprüde bungy jumping yapıldığını farkediyoruz .
Önce bir kız atlıyor . Atlamak için ne kadar ödediğini bilemem ama bana tatil paramı verseler atlamam . Cesaretini tebrik ediyoruz . Sonra da bir başka gencin atlayışını seyrettikten sonra Zabljak 'a doğru ilerliyoruz .

Karadağ 'ın her bölgesi gibi burada da yollar yağ gibi kusursuz olsa da oldukça ıssız . Manzara ise olağanüstü .

Kayak merkezi Zabljak 'ta dağ evleri , sobeler bulunmakta . İnformation office ' te bölgede teleferik olup olmadığını soruyoruz , görevli kız 5-6 km. mesafede olduğunu fakat yazın kapalı olabileceğini söyleyince marketten alışveriş yaptıktan sonra Savnik üzerinden Niksiç 'e geçerek konaklamayı planlıyoruz .