Sabah kahvaltı sonrası saat 9 gibi Rodos 'a iniyoruz .
En yakın rent a car ' a gidip fiyat soruyoruz . Bir yeri gezmek için kısa bir zamanınız varsa süre fiyat kadar önemli olabiliyor . Kısa sürede , gemiye yakın bir yerden araç bulabilmek daha önemli oluyor .
Rent a car şirketindekiler sıcakkanlı , güleryüzlü ve profesyonel insanlar . Rent a car mağazasının işletmecisine Biz 2 yıl önce 35 Euro 'ya araba kiralamıştık diyince , o fiyata bu mevsimde araba bulursanız ödemeyi ben yapıcam diyor ve günlük 55 Euro 'ya bir fiat Punto kiralıyor ve Lindos 'a doğru yola çıkıyoruz .
Bu gün Lindos 'ta denize girmeyi , önceki gelişimizde tadını unutamadığımız , ismini hatırlamadığımız daha güneydeki ıssız koydaki salaş restoranda deniz ürünleri yemeyi ve tenha , uçsuz bucaksız plajında yüzmeyi , daha sonra vakit kalırsa keşfetmediğimiz bir iki plajda daha yüzüp , Faliraki plajına bir uğramayı , (Geminin turu Falirakiye yapılıyor), Akvaryum plajında yüzmeyi , dedemin evine bakmayı , sonrasında kale içinde dolaşmayı düşünüyoruz .
 |
Resim yazısı ekle |
Toplam süremiz ise 10 saat .
Lindos 'a 40 km .Lik bir yolculktan sonra ulaşıyoruz . Yolda önceki gelişimizde inşaat halinde olan otellerin açıldığını , yolların bir kısmının otobana çevrildiğini görüyoruz . Lindos 'ta biraz tepede ücretsiz park yerleri olsada ,plajın arkasında günlük 3 Euro 'ya park yeri bulunca hemen duruyoruz . Çünkü hava çok sıcak .Adalarda gördüğümüz ücretli tek park burasıydı . Kumsal ve deniz çok güzel . 1 saat yüzüp sonra daha önceki gelişimizde tadını hala unutamadığımız ahtapot yediğimiz salaş restoranı bulmak için güneye doğru yola çıkıyoruz .
Lindos 'tan 20 km. kadar aşağıda aradığımız aşağıda resmi görünen Genadi 'de ıssız bir plajdaki eşsiz ahtapot ve deniz ürünleri yapan salaş restoranı buluyoruz .
Aslında burada 2 restoran var . İkiside salaş , ikiside balık restoranı ,fiyatları benzer , bizimkisi daha tenha diğerinde 5 - 6 masa dolu .
Diğerini denesek mi diye düşünüyoruz . Ama biz burada yediğimiz lokum gibi ahtapot 'un tadını unutamamış , bunun için 60 km. yol gelmiştik .
O yüzden bildiğimiz restorana giriyoruz . Yaşlı amca yine orada ve yine pek ilgili görünmüyor . Ona biz buraya 2 yıl önce gelmiştik diyince iyi diyor , menü getiriyor ve masamızın temiz fakat kenarı yırtılmış Rodos haritalı örtüsünü değiştiriyor . yemeklerin detayını öğrenmek isteyince gülümseyerek eşim ingilizce biliyor diyerek eşini çağırıyor .
Burada zaman sanki 2 yıl önceye geri çekilmiş . Restorancı amcanın üzerinde benzer bir tshirt var , torunları ve arkadaşları olduğunu sandığımız masada yine gülüşüyorlar yalnız çocuklar biraz büyümüşler . Tesisatçı gibi genç bir adam arka masada birasını yudumluyor . Plaj ise biraz daha kalabalık . 2 yıl önce yalnızca biz ve bir anneyle çocuğu vardı .
Önce biraz yüzüyoruz , sonrasında yemeğe geçiyoruz , 5 çeşit deniz ürünü ve içecek için 50 Euro hesap ödüyoruz .
Ahtapot , soslu midye , deniz ürünlü makarna ve yanında püre olan balık yine olağanüstü güzelllikte .
Balığın yanında süt , peynir ve sarımsak katılmış bir patates püresi geliyorki bu püreyi yemek için Rodos a tekrar gelirsem 60 km . lik yolu tekrar gidebilirim .
Bir an ben burada ailemle birlikte bir hayat boyu kalabilirim diye düşünüyorum .
Rodosta ve diğer adalarda her yer halka açık plaj görünümünde . Hepsine uğramak istesekte bunun için haftalar gerekli , bizimse yalnız saatlerimiz var .
Gözümüze kestirdiğimiz aşağıda resmi görülen plaja giriyoruz . Güzel bir kumsal , deniz ,salaş bir cafe ve fazla kalabalık değil . Biraz yüzüp aşağıdaki resimdeki Faliraki Plajına gidiyoruz .
Burası çok kalabalık ve popüler bir yer . Fakat biz daha önceki gelşimizde de yaptığımız gibi bir kaç resim çekip oradan ayrılıyoruz . Gidecek çok yerimiz var .
Bu arada Rodosta yiyecek içecek alışverişi düşünüyorsanız Falirakiden çıktıktan bir kaç km. sonra büyük bir iki süpermarket yer alıyor . Rodos şehir içinde büyük market bulunmuyor . Böylece çok sayıda esnaf iş yapabiliyor ve bu durum kazancın daha yaygın paylaşımı anlamına geliyor , bir çeşit küçük esnaf desteği diyebiliriz . Şehir dışı marketlerde çok çeşidi bir arada bulabilirsiniz .
Sağdaki ve aşağıdaki resimdeki Akvaryum Plajı Rodos adasının en güzel plajlarından birisi . Bu mevsimde çok kalabalık oluyor . Bir tarafta insanlar güneşlenip denize girerken , bazı gençler plajda voleybol oynuyor .
Eğlenceli bir ortam .
Aslında Rodosa geçen geldiğimizde tesadüfen yolda tanıştığımız ihtiyar delikanlı Mehmet amca ve eşini çok özlemiştik .
Yolda yürürken eşimle Türkçe konuşuyorduk , Mehmet amca yanımıza geldi ve nereli olduğumuzu sordu . Türküz deyince yarım saat sohbet ettik ve iki kez evinde eşinin kahvesini içtik .
Hikayesi bir çok göçmenin hayatı gibi oldukça hüzün vericiydi . Ailesi 1897 yılında Giritten katliamdan kaçarak Rodos 'a gelmiş ve kötü anıları olduğundan bir daha oraya hiç gitmemişler . 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ise köylüler bulundukları semtin iki km. yakınına kadar ellerinde bıçak ve satırlarla yaklaşmışlar . Mehmet amca bazı yakın komşularımız bile o dönemde bize düşman olmuştu diyor . Ecevit 'in ''Bir Türkün kılına zarar gelirse adalara gireriz '' demesi üzerine köylüler çekilmiş .
Bu da yakın tarihin canlı tanığı sevgili Mehmet amcanın bir anısı . Biz biraz yüzüp dedemin eski evine bakmaya gidiyoruz .
Ailemin Rodostaki hayatı ve eviyle ilgili çok hikaye dinlemiştim .
Onlarda göçmen ve doğdukları yerden zorla uzaklaştırılmışlar ve özlem duyuyorlardı . Evin son halini görmek istedik .
Rodosun iyi korunmuş kale içinde çok sayıda turistik cafe , restoran ve mağazalar bulunuyor .
Biraz dolaştık ,daha önceden tanıdığımız bir dükkana uğradık , alışveriş yaptık ,sonra meydandaki bir cafede dondurma yedik .
Bu gelişimizde süre yetersizliğinden gidemesekte adanın 110 km. güney ucundaki sörfçülerin merkezi kumburnu ( Prasonisis )çok güzel bir yer . Yalnızca salaş bir cafe ve uzun kumsallar var .
Sevgili Rodostan ayrılma vaktimiz yaklaşıyordu ,
arabamızı alıp rent a car firmasına bıraktık ve gemiye döndük .
Tatile çıkmadan önce Löplöpçüler sitesinden Giritte Hanyaya gidebilirsiniz önerisi almıştım . Geminin yanaştığı Kandiye limanından Hanya tam 140 km. olsa da gittik ve gittiğimize değdi .
Girit zaten bir ülke büyüklüğünde .
Hanyaya ulaştığımızda şehre ilk girişten girince trafiğe yakalandık .
İyi tarafı ise yol üzerinde iki tane Türkçe isimli caddeden geçtik . Şehir tarihi , planlı , tertemiz ve çok güzel . Önce tarihi liman ve meydanı gezdik , sonra dar sokaklarda dükkanlara girdik . Bir cafede şeyler içtik ,
Ara sokakların bazıları turistik olsa da , bir kısmı yerel hayatı yansıtıyor . Sokağın birinde tarihi bir simit fırınına girdik .Basit , zevkli bir dükkan ,ürünlerin görüntüsü çok sade olsada dikkatli bakınca sunumun önemsendiğini farkediyorsunuz . Gerek vitrin , gerekse şekerli simitler bile tarihi gibi görünüyordu . Şekerli simitin görüntüsü bizimkilere benziyor tadı ise gerçek acıbadem kurabiyesi gibiydi .
Daha sonra küçük balıklarla ayakları gıdıklatıyormuş gibi görünen ,tıbbi bir yer çağrışımı yapan bir dükkan gördük . Burada insanlar oturuyor ve ayaklarını 15 dakika ücret karşılığı 30 cm. boyunda içinde balık olan bir akvaryuma sokuyor . Temiz ve hijyenik bir yer gibi görünüyor ve size sağlık memuru gibi beyaz önlüklü bayanlar eşlik ediyor . Vaktimiz olsa deneyebilirdik , çünkü ilginç .
Hanyayı hafızamızın bir köşesine not ettik , gerçekten çok güzeldi .
Tekrar yola çıkıp Resmo şehrine gidiyoruz . Yolda karnımız acıkınca yemek yiyip aynı zamanda yüzebileceğimiz bir yer bakmaya başladık . İlk girdiğimiz yer bir ailenin işlettiği kocaman bir düğün salonuydu . Salonun yanındaki evlerinin bahçesinde aile sohbet ediyordu . İnsanlar bizi görünce doğal olarak ilgi odağı olduk . İnsanlar , düğün salonu aynı bizdekilere benziyor , bir fark ise güzel bir plajın yanında bizde bir düğün salonu görmemiştik .
Oradan ayrılıp bir kaç km. ilerde aradığımız yeri bulduk . Soldaki resimdeki yerde modern bir bar , salaş bir restoran ve uçsuz bucaksız bir kumsal .
Adalarda yemeğe alıştığımız mükemmel pişirilmiş 4 çeşit deniz ürünü ve içeceğe 44 Euro ödedik ve plaja geçtik , buranında denizi çok güzeldi .
Aşağıdaki resimdeki Resmo 'nun Çeşmeyi andıran sahil şeridinden geçip İzmir Eski Foçayı veya Hanyanın minyatürünü andıran tarihi bölgesine bakıyoruz .
Şehirde 1924 mübadelesine kadar çok sayıda Türk yaşıyormuş . Süre ayırmaya değer bir şehir , fakat bizim vaktimiz yok . Gemiye bineceğimiz Iraklieo 'da sabah rent a carcı 'daki çocuğa burada 1 saat süren olsa nereye giderdin diye sorduğumuzda 5 Ağustos meydanı demişti . Bizimde dönüşte gerçekten bir saatimiz olacak , o halde bizde 5 Ağustos meydanına gidiyoruz .
Kandiye (Heraklion - Iraklieo) ' ye dönünce alttaki resimdeki 5 Ağustos meydanını kolaylıkla bulduk , şansa yakınlarda bir araba parktan çıkınca onun yerine parkettik .
Meydanda bir cafede oturup soğuk kahve içtik ve çikolatalı lokma yedik . Aslında buralarda baklava , lokma ,kahve daha bir çok şey bizimkiyle aynı .
Yalnız Türkiye' ye gelmemiş bir turist bu ürünleri onlara ait sanır . Lokma da güzeldi bu arada .
Tüm seyahatimiz gibi Girit maceramızda yolunda gitti . Yalnız Mykanosta araba bir yerde çalışmayınca biraz heyecanlanmıştık , tekrar çalışınca heyecanımız geçmişti .
Sürenizin kısıtlı olduğu bu tür tatilleri bir çeşit maraton gibi düşünebilirsiniz . Yorucu , heyecanlı , zamana karşı yarışılan , fakat çok zevkli .
Teslim etmeden önce arabaya benzin aldık fakat ibre sabah arabayı aldığımız seviyeye gelmedi , biraz daha aldık ve benzinciden ayrıldık , fakat yine gelmeyince başka bir benzinciye uğradık . Yine gelmedi , yanlış anlamayın bu çarpık arabaya yaptığımız 300 km. sonrası 45 Euroluk benzin almış olduk .
Rent a carcı teyzeye gidip durumu anlatmak istedik , fakat teyzenin hiç bir şey umurunda değil . Thank you deyip anahtarı aldı , arabanın durumuna bile gidip bakmadı .
Benzin alırken vakit kaybetsekte gemiden bize verilen ayrılış süresinden 5 dakika önce yetiştik ve giyinip Giritten ayrılışı izlemek için güverteye çıktık .
Girit bir ülke kadar büyük ve adayı keşfetmek için daha fazla süre ayırmaya değer .
Daha önceki Hırvatistan gezimizde bir günümüzü Karadağ 'a ayırmış ve doğal güzelliklerinden etkilenmiştik . Uygun fiyatlı uçak biletini bulduğumuzda ise başka bir yere gitmeyi aklımızdan bile geçirmeyerek uzun boylu insanların güzel ülkesini keşfetmeye karar verdik .
Hırvatistan tatilinde araba kiralayarak ve sobe adı verilen pansiyonlar da kalarak yaptığımız kuzey turundaki tecrübemiz , Karadağ ' da hergün bir şehirde kalarak ülkenin bir çok yerini , şehrini gezmek konusunda bizi cesaretlendirmişti .
Tatilimizi Podgorica havaalanına indikten sonra doğudan batıya sahil şeridini araba ile turlamak ve kuzeyde yer alan ulusal parkları gezmek şeklinde planladık .
Oldukça maceralı geçen bir haftalık Karadağ turumuzu 6 farklı şehirde konaklayarak , 12 şehri gezerek , ikisi nehir , onyedisi deniz olmak üzere 19 farklı plajda yüzerek tamamladık .
Podgorica havaalanına ulaştığımızda kendimize bir rent a car ayarlayıp ülkeyi bu şekilde gezmeyi düşünüyorduk . Havaalanında bulunan 7 - 8 rent a car ofisinin çoğunda görevliye rastlayamayınca biraz endişelendik . Çünkü şehir merkezine gitmek vakit kaybı anlamına geliyordu .
Renault rent a car standında son arabayı sigorta hariç günlük 40 Euro 'ya önümüzdeki sıradaki aile 1 hafta için kiralayınca yetkiliye nerede araba bulabileceğimizi sorduk , o da bir arkadaşını aradı ve yan standtaki görevli geldi .
Elindeki tek araba sigorta hariç 56 Euro + 8 Euro kasko günlük kirası olan opel astra idi . Podgorica şehir merkezine taksi dışında araç çalışmıyor ve fiyatı 20 Euro idi.
Bu şartlarda sıradaki diğer araba kiralamak için bekleyen turistleri görünce kararımızı verdik ve aracı kiralayarak Podgorica merkezinde biraz dolaştıktan sonra Arnavutluk sınırındaki Ulcinj şehrine gitmeye karar verdik .
Ulcinj ' e ulaştığımızda akşam saat 6 ' ya geliyordu . Tatil kentinin girişi Alanya 'yı biraz andırıyordu . Önce kalacak bir sobe ( pansiyon ) bulmalıydık . Köşedeki eczanedeki eczacı bayan gecelik kişi başi 6 Euro 'ya yer bulabileceğini söyledi . Telefonla sobe sahibini çağırdı . Pansiyon temiz ve güzeldi , yalnız bir gece kalacağımızı söyleyince fiyatın 10 Euro olabileceğini öğrendik . Bu şartlar da biran önce şehrin sahilini turlarken konuştuğumuz merkezdeki diğer sobeye gitmeye karar verdik .
O yer Antalya kale içi gibi bir manzara ya sahip bir yalı dairesi ve gecelik fiyatı 3 kişi için 40 Euro idi .
Soldaki resimdeki eşsiz manzaraya sahip yalı dairemize yerleştikten sonra sahile inip yüzdük .
Hava sıcak su oldukça serindi , hazırlandıktan sonra akşam yemeği için yürüyerek sahile indik . Şık bir cafe - restorandaki yemeğimizde pizza ve deniz ürünleri rizotto 'yu seçtik . Pizzaları büyük fakat Hırvatistandakine göre daha zayıftı , deniz ürünleri rizotto ise enfesti .
Yemek yediğimiz restorandaki garson bize Türk müsünüz ? diye ingilizce sorduğunda , nereden anladınız şeklindeki karşı sorumuza televizyonda Türkçeyi duymuştum şeklinde cevap verdi . Ertesi sabah kahvaltıda masada unutulan gazeteye baktığımda ise Şehrazat isimli bir Türk dizisinin tam sayfa reklamını görünce garsonu anladım .
Cafe - restoranlarda Turkiş döner (Böyle yazılmıştı) , musakka , baklava , tulumba tatlısı , türk kahvesi , çay (caj) gibi yiyecek , içecekler bulunuyordu . Kaşığa kaşıkki diyorlar , Parça (parce) pizza satıyorlar .
Merakımdan dolayı Turkiş döner yazan restorana girip orada Türk birilerinin olup olmadığını sorduğumda şaşırdılar ve yok dediler .
Sahil çok kalabalıktı .
Bir tur attık ve dondurma yedik . Yalı dairemize dönerken bir disco 'da sözleri kendi dillerinde Türkçe parçaların çaldığını farkettik . Disco sahil kentinin en populer yeriydi , kapısında şık bayan ve beyler içeri girmek için kuyruk oluşturmuştu . Gece 2 ' lere kadar çalan müziğin en az 1/3 'ü Türk şarkılarıydı .
Yüksek volumlü müzik odamızdan aynı şekilde duyulunca sonraki geceler için çok merkezi pansiyonlarda kalmamaya karar verdik .