Roma Antakya Rio MALI Tokyo Gökçeada Budva AVRUPA Kho Samui KEŞFEDİLMEMİŞ YERLER Santiago G.AMERİKA Amsterdam Londra NEPAL Hopa Moskova AVUSTRAlYA Pekin K.AMERIKA Kars NewYork Rodos Bali KEŞFEDİLMEMİŞ TATİLLER Melbourne AFRIKA Katmandu Santiago HINDISTAN Maca Pichu Sao Paulo Izmir Utrecht St.Petersburg Antalya Shangai Baku Askabat Caracas Lima Split Montreal Artvin Budapeste Bruksel Nairobi KUBA San Diego Sidney
Hollanda - Fransa - Belçika 'ya Tatile Gidiyoruz
Pegasus Havayollarından kazandığımız promosyon yurt dışı uçak biletiyle nereye gidebiliriz diye düşünürken giderleri düşük tutmak amacıyla arkadaşlarımızın bulunduğu ülkelere gitmeye karar verdik .
Tatil Planımızı ;
Uçakla Amsterdam 'a gidiş , birkaç gün Hollandayı gezdikten sonra , Paris ' te bir kaç gün kalış , kalan süremizde ise Belçika - Brüksel , Lüksemburg ve belki Almanya 'ya 1 - 2 günlük seyahatler olarak yaptık , toplam tatil süremiz ise 11 gün .
Bakalım bu tatilimiz nasıl geçecek ? Ne maceralarla karşılaşacağız ?
Bende gerçekten merak ediyorum .
1.Gün Hollanda'ya (Amsterdam) Gidiyoruz
Hollanda 'ya uçuşumuz Amsterdam Schiphol havavalanının rüzgarlı olması dolayısıyla uçak inişlerine izin vermemesi yüzünden 1,5 saat rötarlı başladı . Kaptanımız İstanbul - Amsterdam uçuş süresini 3 saat 5 dakika olarak verdi .
Öğleden sonra saat 3 gibi havaalanından çıktığımızda arkadaşımız bizi karşıladı . Hava sıcaklığı 7 - 8 C idi . İstanbulda 20 ' li C 'ler sonrası biraz etkilensekte hava şartlarına hazırlıklıydık .
Amsterdam hakkında ilk izlenimim gelişmiş bir ülkede oldukça tarihi bir şehre geldiğim şeklindeydi . Daha sonra Amsterdam Central 'e yani şehir merkezine geçerek dolaşmaya başladık .
Dolaşırken 15 yaşlarında bir genç '' Abi Güllüoğlu nerede '' diye sordu , biz şaka yapıyor sandık ve ''bilmiyoruz'' dedik
Karnımız açıkmıştı , ilk yemeğimizi bir fast food 'da yedik , menü fiyatı 7 Euro idi .
Yemek sonrası Güllüoğlu 'nu keşfettik , Amsterdam 'ın en merkezi yerlerinden birindeydi , dükkanı yeni açmışlar . Fiyatlar ise bize çok yüksek geldi . İçinde 3 adet şöbiyet olan bir porsiyon 6 Euro idi . Nede olsa merkezdeydiler ve sanırım dükkan kirası çok yüksektir .
Amsterdam merkezinde alışveriş yapılabilecek bir kaç uzun caddede çok sayıda mağaza bulunuyor .
Biraz daha gezindikten sonra Amsterdam 'a 20 dakika mesafedeki kalacağımız Utrecht şehrine ulaştık .Biraz sohbet ettikten sonra uyuduk .
Öğleden sonra saat 3 gibi havaalanından çıktığımızda arkadaşımız bizi karşıladı . Hava sıcaklığı 7 - 8 C idi . İstanbulda 20 ' li C 'ler sonrası biraz etkilensekte hava şartlarına hazırlıklıydık .
Amsterdam hakkında ilk izlenimim gelişmiş bir ülkede oldukça tarihi bir şehre geldiğim şeklindeydi . Daha sonra Amsterdam Central 'e yani şehir merkezine geçerek dolaşmaya başladık .
Dolaşırken 15 yaşlarında bir genç '' Abi Güllüoğlu nerede '' diye sordu , biz şaka yapıyor sandık ve ''bilmiyoruz'' dedik
Karnımız açıkmıştı , ilk yemeğimizi bir fast food 'da yedik , menü fiyatı 7 Euro idi .
Yemek sonrası Güllüoğlu 'nu keşfettik , Amsterdam 'ın en merkezi yerlerinden birindeydi , dükkanı yeni açmışlar . Fiyatlar ise bize çok yüksek geldi . İçinde 3 adet şöbiyet olan bir porsiyon 6 Euro idi . Nede olsa merkezdeydiler ve sanırım dükkan kirası çok yüksektir .
Amsterdam merkezinde alışveriş yapılabilecek bir kaç uzun caddede çok sayıda mağaza bulunuyor .
Biraz daha gezindikten sonra Amsterdam 'a 20 dakika mesafedeki kalacağımız Utrecht şehrine ulaştık .Biraz sohbet ettikten sonra uyuduk .
2.Gün Utrecht 'i Geziyoruz
Sabah 8 gibi uyandık , arkadaşım çeşit çeşit hollanda peynirlerini de içeren bir kahvaltı hazırlamıştı .
Paris 'e giderken erken rezervasyon yapamadığımız için thalys hızlı trenini kullanmayacağız . Bu trenin Amsterdam - Paris erken rezervasyonlu kişi başı tek yön bileti 30 'lu Eurolardan başlarken , bir kaç gün kala alırsanız 70 - 80 Eurolara çıkıyor .
Bu yüzden biz Avrupa çapında seferleri olan Euroline otobüsleri ile 42 Euro 'ya Amsterdam 'dan Paris 'e gideceğiz .
Amsterdamdan Paris Uçakla 1,5 saat ,Thalys hızlı treniyle 3 saat ,Eurolines otobüsleriyle 7,5 saat sürüyor .
Ertesi gün akşam paris 'e gitmeyi düşünmüş olsakta otobüs şirketi Eurolines 'ı aradığımızda o gün akşam seferi için yer olmadığını öğrenince bu akşam için otobüs biletimizi alıp kendimizi dışarı attık .
Utrecht Merkezine trenle gideceğiz . Oldukça yakınında olmamıza rağmen 2 tren değiştirerek şehir merkezine ulaşıyoruz . Hollanda içinde tren bileti için bir servet ödemeniz gerekiyor . Çok kısa bir mesafe için kişi başı gidiş - dönüş 7 Euro civarı ödedik .
Bir öğrenci şehri olan Utrecht Central ' in modern ve büyük bir tren garı vardı . Gardan çıkınca yakındaki pazara uğradık . Pazar bizim pazarlara çok benziyor , çalışanların çoğunun bakımlı bayanlar olması dikkat çekiyordu . Bizde de benzer bir görüntüyle Hatay 'ın Samandağı ilçesinde karşılaşmıştım . Sebze ve balıkta Türkiye ile fiyat farkı yoktu . Örneğin marul 'un demeti ve karnıbahar'ın adedi 1 Euro , Domates 'in kilosu 0,70 Euro idi .
Utrecht şehri bizi , tatilimizin sonunda bu tatilde en beğendiğimiz yer olabilecek kadar etkiledi .
Sakin kanallar , tarihi evler , yeşil bir ortam , güzel cafeler ve İstanbul - Beyoğlu gibi bir gündüz kalabalığı ve ortalıkta pek turist yok .
Önce ayaküstü ünlü bir kamyon restoranda pizza yedik , dolaştıktan sonra tarihi bir meydanın köşesindeki cafede kahve içtik ve sonra yine dolaştık .
Akşam Paris 'e hareket edeceğimiz için eve gidip valiz hazırlamamız gerekiyor , bu yüzden hava kararınca Utrecht Central 'den ayrıdık .
Paris 'e giderken erken rezervasyon yapamadığımız için thalys hızlı trenini kullanmayacağız . Bu trenin Amsterdam - Paris erken rezervasyonlu kişi başı tek yön bileti 30 'lu Eurolardan başlarken , bir kaç gün kala alırsanız 70 - 80 Eurolara çıkıyor .
Bu yüzden biz Avrupa çapında seferleri olan Euroline otobüsleri ile 42 Euro 'ya Amsterdam 'dan Paris 'e gideceğiz .
Amsterdamdan Paris Uçakla 1,5 saat ,Thalys hızlı treniyle 3 saat ,Eurolines otobüsleriyle 7,5 saat sürüyor .
Ertesi gün akşam paris 'e gitmeyi düşünmüş olsakta otobüs şirketi Eurolines 'ı aradığımızda o gün akşam seferi için yer olmadığını öğrenince bu akşam için otobüs biletimizi alıp kendimizi dışarı attık .
Utrecht Merkezine trenle gideceğiz . Oldukça yakınında olmamıza rağmen 2 tren değiştirerek şehir merkezine ulaşıyoruz . Hollanda içinde tren bileti için bir servet ödemeniz gerekiyor . Çok kısa bir mesafe için kişi başı gidiş - dönüş 7 Euro civarı ödedik .
Bir öğrenci şehri olan Utrecht Central ' in modern ve büyük bir tren garı vardı . Gardan çıkınca yakındaki pazara uğradık . Pazar bizim pazarlara çok benziyor , çalışanların çoğunun bakımlı bayanlar olması dikkat çekiyordu . Bizde de benzer bir görüntüyle Hatay 'ın Samandağı ilçesinde karşılaşmıştım . Sebze ve balıkta Türkiye ile fiyat farkı yoktu . Örneğin marul 'un demeti ve karnıbahar'ın adedi 1 Euro , Domates 'in kilosu 0,70 Euro idi .
Utrecht şehri bizi , tatilimizin sonunda bu tatilde en beğendiğimiz yer olabilecek kadar etkiledi .
Sakin kanallar , tarihi evler , yeşil bir ortam , güzel cafeler ve İstanbul - Beyoğlu gibi bir gündüz kalabalığı ve ortalıkta pek turist yok .
Önce ayaküstü ünlü bir kamyon restoranda pizza yedik , dolaştıktan sonra tarihi bir meydanın köşesindeki cafede kahve içtik ve sonra yine dolaştık .
Akşam Paris 'e hareket edeceğimiz için eve gidip valiz hazırlamamız gerekiyor , bu yüzden hava kararınca Utrecht Central 'den ayrıdık .
Otobüsle Paris Yolundayız
Paris 'e gitmek için Utrech 'ten çok sık sefer olmadığı için Amsterdam 'a geçeceğiz .
Euroline 'ın Amsterdam oto garına trenle gideceğiz . Kişi başı 7,40 Euro verip tek yön tren biletimizi alıyoruz .
Trenle Amsterdam 'a giderken ilk maceramız ile karşılaşıyoruz . Otobüs 'ün kalkmasına 30 dakika ve Euroline otogarına 4 istasyon kala tren duruyor ve ışıkları sönüyor . Yaklaşık 15 dakika sonra hareket edip otobüs kalkış saatinden 1 - 2 dakika önce perona ulaştığımızda otobüs standındaki görevli önümüzdeki 2 uzakdoğulu öğrenci gence niye geç kaldınız diye kızıyor . Bizde tamam oldu bir kere deyip hızla otobüse gidiyoruz .
Gördüğümüz kadarıyla otobüs avrupa ulaşımında öncelikle tercih edilmiyor . Avrupanın neredeyse her ülkesine çalışan en büyük şirket olan Euroline 'ın otobüsleri temiz ve eski model , Türkiye 'de servis işinde kullanılanlara benziyor . 7,5 saatlik Paris seferinde muavin veya yedek şöför yoktu . Otobüslerde boş bulduğunuz koltuğa oturuyorsunuz . Yer rezervasyonu yapılmıyor .
Otobüs hareket ettikten yaklaşık 1 saat sonra bir şehirde durdu ve 50 dakika kadar bekledi , oysa boş yer yoktu ve inip binende olmadı .
Sabaha karşı 4 gibi otobüs durdu ve ton ton şöförümüz herkesi uyandırarak otobüsten inmelerini istedi ve sonrasında kapıları kapattı . Burada yaklaşık 1 saat mola verdi . İnsanları neden uyandırıp otobüsten indirdi anlayamadık , kimsede bir şey demedi.
Sabahın 5.30 'unda Paris 'e vardığımızda molasız Paris yolculuğumuzun aslında 5,5 saat olabileceğini keşfettik . Yarım saat otobüsün içinde ,otogarın kapısında bekledikten sonra saat 6 'da otogarın kapısı açıldı , içeri girdik ve otobüsten indik .
Euroline 'ın Amsterdam oto garına trenle gideceğiz . Kişi başı 7,40 Euro verip tek yön tren biletimizi alıyoruz .
Trenle Amsterdam 'a giderken ilk maceramız ile karşılaşıyoruz . Otobüs 'ün kalkmasına 30 dakika ve Euroline otogarına 4 istasyon kala tren duruyor ve ışıkları sönüyor . Yaklaşık 15 dakika sonra hareket edip otobüs kalkış saatinden 1 - 2 dakika önce perona ulaştığımızda otobüs standındaki görevli önümüzdeki 2 uzakdoğulu öğrenci gence niye geç kaldınız diye kızıyor . Bizde tamam oldu bir kere deyip hızla otobüse gidiyoruz .
Gördüğümüz kadarıyla otobüs avrupa ulaşımında öncelikle tercih edilmiyor . Avrupanın neredeyse her ülkesine çalışan en büyük şirket olan Euroline 'ın otobüsleri temiz ve eski model , Türkiye 'de servis işinde kullanılanlara benziyor . 7,5 saatlik Paris seferinde muavin veya yedek şöför yoktu . Otobüslerde boş bulduğunuz koltuğa oturuyorsunuz . Yer rezervasyonu yapılmıyor .
Otobüs hareket ettikten yaklaşık 1 saat sonra bir şehirde durdu ve 50 dakika kadar bekledi , oysa boş yer yoktu ve inip binende olmadı .
Sabaha karşı 4 gibi otobüs durdu ve ton ton şöförümüz herkesi uyandırarak otobüsten inmelerini istedi ve sonrasında kapıları kapattı . Burada yaklaşık 1 saat mola verdi . İnsanları neden uyandırıp otobüsten indirdi anlayamadık , kimsede bir şey demedi.
Sabahın 5.30 'unda Paris 'e vardığımızda molasız Paris yolculuğumuzun aslında 5,5 saat olabileceğini keşfettik . Yarım saat otobüsün içinde ,otogarın kapısında bekledikten sonra saat 6 'da otogarın kapısı açıldı , içeri girdik ve otobüsten indik .
3.Gün Paris 'e Ulaşıyoruz
Gece otobüs bize göre biraz serindi , birazda gereksiz uzun molaların etkisiyle fazla uyuyamadık .
Euroline bilet satış standına gidip bir kaç gün sonrasına kişi başı 25 Euro olan Paris - Brüksel otobüs biletimizi alıyoruz .
Euroline 'ın bir kapalı otoparkın içindeki otogarından Paris 'in her yerine metro ve tren seferi bulunuyor .
Paris metrosunu ve tren sistemini anlatmak gerekirse ; İstanbul ^da Gebzeden Tekirdağa kadar ve her yöne ulaşabildiğinizi düşünün . Fiyatlarsa ucuz sayılır , tek bir biletle istediğiniz yere 1,80 Euro 'ya gidebilirsiniz .
Sabah 7.30 gibi arkadaşımız bizi karşılamaya geldi ve yola çıktık . O çalışacağı için bizi otele bıraktı . Uykumuz vardı ve oda saat 11 'de boşalacaktı . Kahvaltı edip lobby 'de biraz uyukladık . Saat 11 'de odamıza çıktık ve bir kaç saat uyuduk ,
Karnımız acıkmıştı . Dominos Pizzadan 10 Euro 'ya 2 kişilik menü aldık , yandaki Türk marketinde ise yoğurt dışında aklınıza gelebilecek her şey Türk malıydı . Pınar ayranı ve Eti bisküvisi aldık .
Arkadaşımız geldiğinde evlerine akşam yemeğine gittik . Yemekte ertesi gün Champ Elysee 'den başlayarak metroyla veya yürüyerek gezmeyi kararlaştırdık .
Euroline bilet satış standına gidip bir kaç gün sonrasına kişi başı 25 Euro olan Paris - Brüksel otobüs biletimizi alıyoruz .
Euroline 'ın bir kapalı otoparkın içindeki otogarından Paris 'in her yerine metro ve tren seferi bulunuyor .
Paris metrosunu ve tren sistemini anlatmak gerekirse ; İstanbul ^da Gebzeden Tekirdağa kadar ve her yöne ulaşabildiğinizi düşünün . Fiyatlarsa ucuz sayılır , tek bir biletle istediğiniz yere 1,80 Euro 'ya gidebilirsiniz .
Sabah 7.30 gibi arkadaşımız bizi karşılamaya geldi ve yola çıktık . O çalışacağı için bizi otele bıraktı . Uykumuz vardı ve oda saat 11 'de boşalacaktı . Kahvaltı edip lobby 'de biraz uyukladık . Saat 11 'de odamıza çıktık ve bir kaç saat uyuduk ,
Karnımız acıkmıştı . Dominos Pizzadan 10 Euro 'ya 2 kişilik menü aldık , yandaki Türk marketinde ise yoğurt dışında aklınıza gelebilecek her şey Türk malıydı . Pınar ayranı ve Eti bisküvisi aldık .
Arkadaşımız geldiğinde evlerine akşam yemeğine gittik . Yemekte ertesi gün Champ Elysee 'den başlayarak metroyla veya yürüyerek gezmeyi kararlaştırdık .
4.Gün Paris'i Geziyoruz
Bu gün 2 günlük abonman metro tren bileti alacağız . Garın gişesindeki yetkili iki günlük ayrı ayrı alın daha ucuz diyor . Günlük 10 Euro 'ya istediğiniz kadar metro ve trene binebiliyorsunuz .
Biz Paris'e yaklaşık 25 - 30 km. (Hızlı trenle 15 dakika)uzaklıkta banliyödeyiz . İstasyonda adamın birine ingilizce bir şey sorup , fransızca yanıt alıyoruz ve daha sonra düzgün bir Türkçeyle siz Türk müsünüz ? diye soruyor . Bu arkadaş 27 - 28 yaşlarında , iki yaşında Fransaya gelmiş ve işe gidiyormuş . Bize nerede ineceğimiz konusunda yardımcı oldu .
Trenden yeraltında inip yeryüzüne çıkınca Champ Elysee ' de (Şan Zelize ) olduğumuzu anladık . Geniş upuzun bir cadde ve geniş kaldırımlar , şık dükkanlar . Yol üstü bir büfeden haritamızı da aldık . Artık kolayca gezebiliriz .
Hava dün yağmurlu olmasına rağmen bu gün masmaviydi . Sabah 12 - 13 C bir sıcaklık vardı. Sağa sola bakarak Arc de Triomphe (Zafer Anıtı ) önünde resim çekerek yürürken esmer bir adam yanımıza yaklaştı ve yerdeki bir yüzüğü göstererek bak altın , benim parmaklarıma uymadı , siz deneyin gibi yarı ingilizce yarı işaret dili laflar edince ilgilenmiyoruz deyip oradan uzaklaştık . Bir süre sonra Sen nehri kenarında yürürkende genç , esmer bir çocuk daha acemice aynı numarayı yapınca biz kanmayız deyip yürüdük . Bunlar sanırım yankesiciydi .
Bu güzel şehre daha önce de gelmiştim . Yaşadıklarımız ve kaldığımız bir kaç günde yaşayacaklarımız bu şehrin ne kadar güvenli olduğu konusunda soru işaretleri olduğunu gösteriyordu .
Parisle ilgili hoşuma giden bir şey ise insanların turistlere karşı eskiye göre çok daha fazla yardımcı olmalarıydı . Çok sayıda kişiye bir çok soru sorduk ve ilgilenmeyen olmadı .
Biz Paris'e yaklaşık 25 - 30 km. (Hızlı trenle 15 dakika)uzaklıkta banliyödeyiz . İstasyonda adamın birine ingilizce bir şey sorup , fransızca yanıt alıyoruz ve daha sonra düzgün bir Türkçeyle siz Türk müsünüz ? diye soruyor . Bu arkadaş 27 - 28 yaşlarında , iki yaşında Fransaya gelmiş ve işe gidiyormuş . Bize nerede ineceğimiz konusunda yardımcı oldu .
Trenden yeraltında inip yeryüzüne çıkınca Champ Elysee ' de (Şan Zelize ) olduğumuzu anladık . Geniş upuzun bir cadde ve geniş kaldırımlar , şık dükkanlar . Yol üstü bir büfeden haritamızı da aldık . Artık kolayca gezebiliriz .
Hava dün yağmurlu olmasına rağmen bu gün masmaviydi . Sabah 12 - 13 C bir sıcaklık vardı. Sağa sola bakarak Arc de Triomphe (Zafer Anıtı ) önünde resim çekerek yürürken esmer bir adam yanımıza yaklaştı ve yerdeki bir yüzüğü göstererek bak altın , benim parmaklarıma uymadı , siz deneyin gibi yarı ingilizce yarı işaret dili laflar edince ilgilenmiyoruz deyip oradan uzaklaştık . Bir süre sonra Sen nehri kenarında yürürkende genç , esmer bir çocuk daha acemice aynı numarayı yapınca biz kanmayız deyip yürüdük . Bunlar sanırım yankesiciydi .
Bu güzel şehre daha önce de gelmiştim . Yaşadıklarımız ve kaldığımız bir kaç günde yaşayacaklarımız bu şehrin ne kadar güvenli olduğu konusunda soru işaretleri olduğunu gösteriyordu .
Parisle ilgili hoşuma giden bir şey ise insanların turistlere karşı eskiye göre çok daha fazla yardımcı olmalarıydı . Çok sayıda kişiye bir çok soru sorduk ve ilgilenmeyen olmadı .
Pariste Concorde Meydanı , Louvre Müzesi , Notre Dame Kilisesi
Champ Elysee 'den Louvre 'ye giderken soldaki resimdeki Concorde meydanının bitimindeki aşağıda resmi görülen Lüksemburg Parkında bir kahve molası veriyoruz . Hava 14 C ' de olsa dışarıda oturuyoruz .
Burada kahve fiyatı 4 Euro civarı . Parisin kalabalığı bir yana , bu parkta sanki zaman durmuş ,luksemburg parkındaki havuz 'un etrafındaki metal sandalyelerde oturmak insanı dinlendiriyor .
Aşağıdaki resimdeki Louvre müzesi çok kalabalık , yeterli vaktimiz olmadığından bu kez müzeyi gezemiyoruz , biraz resim çekerek Notre Name 'a doğru bir kaç km. yürüyoruz .
Notre Dame ' ı gezmeye değer ,
çıkışta karnımız acıktı , St. Michel civarında Türk ve Grek döneri satan karşılıklı iki dükkandan Türk dönerini tercih ediyoruz . Antalya isimli fast food 'çu aile sıcak kanlı , bize Türkiye çok zengin herhalde bakın geziyorsunuz , biz çalışmaktan başımızı kaldıramıyoruz diye takılıyorlar . Köfte , patates ve kola içeren menüye 8 , döner dürüm menüye 5,5 Euro ödüyoruz .
Eyfel Kulesindeyiz (Tour Eiffel)
Şu ana kadar rahatlıkla 10 km. yürüdüğümüzü düşünerek , Eyfel Kulesine metro ile gitmeye karar veriyoruz . Böylece günlük metro biletinden ettiğimiz zararı da biraz düşüreceğiz .
Bana göre Eyfel Kulesi uzaktan güzel , bu görüşüm değişmedi .
Kulenin yanındaki köprüden karşı kıyıya geçerken latin müziği yapan grubu biraz dinledik , sağdan seine nehri kenarından , dökülen yapraklar arasında yaptığımız yürüyüş paris ' in romantizmi işte bu dedirtiyordu .
Champ Elysee ' ye paralel metroya bineceğimiz yerin karşısındaki cadde üstü cafede oturup bir şeyler içerek eyfel kulesinde saat başları yapılan ışıklı gösteriyi izlerken , arkadaşımız telefon ederek akşam yemeğine davet etti .
Metro istasyonuna indik , tren hareket etmek üzereyken ben bindim ve kapılar kapandı , eşim dışarıda kalmıştı . İşin kötüsü elinde haritayla nerede inip bineceğimizi eşim takip ettiğinden ben o an ne yapacağımı bilemedim , eşim tren hareket ederken bağırarak Pereire 'de in dedi .
Bu hareketli anlar sonrası ben trendeki metro haritasından Pereire 'nin kaçıncı istasyon olduğuna bakarken arkamdaki bey , biz şurdayız ve Pereire şurada diye gösterdi . Bu benim daha önceki gelişlerimde şahit olduğum ilgisizlikten farklı olarak bir Fransız yardımseverliğiydi .
Pereire istasyonunda inince eşimi beklemeye başladım , 4. trenden çıkınca niye daha öncekilere binmediğini sordum . Ona yardımcı olan birisi bu tren Pereire 'den geçmez deyince , yukarı çıkıp metro haritasına tekrar bakması gerekmiş . Oradan diğer bir trenle otele geldik , Yaşadığımız vakit kaybına rağmen normalde yarım saat civarında gideceğimiz yaklaşık 30 - 35 km. 'lik mesafeyi 50 dakikada geçerek otele gittik .
Arkadaşımız gelip bizi aldı . Ertesi gün Disneyland ve Versay sarayına gitmeyi düşünüyoruz .
Bana göre Eyfel Kulesi uzaktan güzel , bu görüşüm değişmedi .
Kulenin yanındaki köprüden karşı kıyıya geçerken latin müziği yapan grubu biraz dinledik , sağdan seine nehri kenarından , dökülen yapraklar arasında yaptığımız yürüyüş paris ' in romantizmi işte bu dedirtiyordu .
Champ Elysee ' ye paralel metroya bineceğimiz yerin karşısındaki cadde üstü cafede oturup bir şeyler içerek eyfel kulesinde saat başları yapılan ışıklı gösteriyi izlerken , arkadaşımız telefon ederek akşam yemeğine davet etti .
Metro istasyonuna indik , tren hareket etmek üzereyken ben bindim ve kapılar kapandı , eşim dışarıda kalmıştı . İşin kötüsü elinde haritayla nerede inip bineceğimizi eşim takip ettiğinden ben o an ne yapacağımı bilemedim , eşim tren hareket ederken bağırarak Pereire 'de in dedi .
Bu hareketli anlar sonrası ben trendeki metro haritasından Pereire 'nin kaçıncı istasyon olduğuna bakarken arkamdaki bey , biz şurdayız ve Pereire şurada diye gösterdi . Bu benim daha önceki gelişlerimde şahit olduğum ilgisizlikten farklı olarak bir Fransız yardımseverliğiydi .
Pereire istasyonunda inince eşimi beklemeye başladım , 4. trenden çıkınca niye daha öncekilere binmediğini sordum . Ona yardımcı olan birisi bu tren Pereire 'den geçmez deyince , yukarı çıkıp metro haritasına tekrar bakması gerekmiş . Oradan diğer bir trenle otele geldik , Yaşadığımız vakit kaybına rağmen normalde yarım saat civarında gideceğimiz yaklaşık 30 - 35 km. 'lik mesafeyi 50 dakikada geçerek otele gittik .
Arkadaşımız gelip bizi aldı . Ertesi gün Disneyland ve Versay sarayına gitmeyi düşünüyoruz .
5.Gün Versay Sarayına Gidiyoruz
Hava bugünde şansımıza masmavi .Sabah kahvaltı sonrası trenle Disneyland 'a gitmeyi düşünürken orada tam gün kalmak gerekeceğinden yolda Versay Sarayına gitmeye karar veriyoruz . Elimizde günlük abonman biletimiz olduğundan trenle istediğimiz yere gidebiliyoruz .
Versailles 'a (Versay) 'a yaklaşırken 3 esmer çocuk vagonumuza biniyor . Ellerinde bizimde Türkiyede kullandığımız türden mavi plastik bir dosya ve içinde bir kaç kağıt var . Vagonda ilerlerken benim yanıma gelip bir şeyler söylüyorlar , aldırmayınca plastik dosyayı hafifçe boğazıma doğru bastırdılar ve bir şeyler söylediler . Sanırım bir şey için para istediler .
Ben ortada acayip bir durum olmasına rağmen ne korktum nede bir tepki verdim , geçip giderler diye düşünürken eşim eliyle dosyayı itti ve çekilin gidin gibisine bir şeyler söyledi . Çocuklar bu durumda uzaklaştı .
Versay Sarayı 'na geldiğimizde hava çok soğuk ve sisliydi . Girişte geniş bir bulvardan geçerek içeri girdik , giriş 15 Euro , bahçedeki Maria Antuanet 'inde evinin olduğu diğer bölüme de gitmek isterseniz ise 18 Euro .
Tam gününüzü ayırmadıysanız , bisiklete binmeyi bilmiyorsanız , herhangi bir araç kiralamayacaksanız tavsiyemiz 15 Euro ' luk bilet alın . İhtişamlı sarayı gezin , kralların kayığa bindiği kuğulu göletlerde yarım saati 11 Euro 'ya kayığa binin , yollardaki restoran veya büfelerde bir şeyler yiyin . Sarayın bahçesi çok büyük ve mesafeler yürüyerek çok uzak .
İsterseniz saati 30 Euro 'ya 4 kişilik golf arabası kiralayıp gezebilirsiniz . Bir otobüs trende bahçeyi dolaştırıyor .
Yanınızda küçük çocuğunuz yoksa , Versay 'a tam gününüzü ayırarak tren şeklindeki otobüsle dolaşın , golf arabası kiralayın , bisiklet ve kayık turu yapın . Acıktığınızda büfe veya restoranlarda bir şeyler yiyin .
Hava da güzelse yaşadığınız o büyüleyici günü uzun yıllar unutamazsınız .
Versailles 'a (Versay) 'a yaklaşırken 3 esmer çocuk vagonumuza biniyor . Ellerinde bizimde Türkiyede kullandığımız türden mavi plastik bir dosya ve içinde bir kaç kağıt var . Vagonda ilerlerken benim yanıma gelip bir şeyler söylüyorlar , aldırmayınca plastik dosyayı hafifçe boğazıma doğru bastırdılar ve bir şeyler söylediler . Sanırım bir şey için para istediler .
Ben ortada acayip bir durum olmasına rağmen ne korktum nede bir tepki verdim , geçip giderler diye düşünürken eşim eliyle dosyayı itti ve çekilin gidin gibisine bir şeyler söyledi . Çocuklar bu durumda uzaklaştı .
Versay Sarayı 'na geldiğimizde hava çok soğuk ve sisliydi . Girişte geniş bir bulvardan geçerek içeri girdik , giriş 15 Euro , bahçedeki Maria Antuanet 'inde evinin olduğu diğer bölüme de gitmek isterseniz ise 18 Euro .
Tam gününüzü ayırmadıysanız , bisiklete binmeyi bilmiyorsanız , herhangi bir araç kiralamayacaksanız tavsiyemiz 15 Euro ' luk bilet alın . İhtişamlı sarayı gezin , kralların kayığa bindiği kuğulu göletlerde yarım saati 11 Euro 'ya kayığa binin , yollardaki restoran veya büfelerde bir şeyler yiyin . Sarayın bahçesi çok büyük ve mesafeler yürüyerek çok uzak .
İsterseniz saati 30 Euro 'ya 4 kişilik golf arabası kiralayıp gezebilirsiniz . Bir otobüs trende bahçeyi dolaştırıyor .
Yanınızda küçük çocuğunuz yoksa , Versay 'a tam gününüzü ayırarak tren şeklindeki otobüsle dolaşın , golf arabası kiralayın , bisiklet ve kayık turu yapın . Acıktığınızda büfe veya restoranlarda bir şeyler yiyin .
Hava da güzelse yaşadığınız o büyüleyici günü uzun yıllar unutamazsınız .
Sen (Seine) Nehri Turuna Çıkıyor , Lafayette Mağazasını Geziyoruz
Bizim aklımız Versay 'da kalsa da tam gün kalmadık . Öğle üzeri ayrılarak Meşhur Brüksel midyecisi Leon 'un Champ Elysee (Şan Zelize) 'deki yerinde yemek yemeye karar verdik . Aslında mesafeler çok uzak , ancak tüm şehri içeren mükemmel raylı sistem olunca her yer çok yakın oluyor .
Buradaki ara sıcak , yemek ve tatlı içeren muhteşem menüler 18 Euro 'dan başlıyor . İçecekle birlikte iki kişi 49 Euro hesabı öderken , romantik paris tatilimizin son saatlerini Seine (Sen) nehri turu yaparak geçirmeye karar verdik ve bir metroyla tekneye bineceğimiz yere geldik .
1 saatlik Seine nehri turu için biletler 14 Euro . Teknelerde ingilizce , fransızca , almanca tercümeli anlatım var . Sen nehri turu Paris 'in olmazsa olmazları arasında yer alıyor . Tekne de çoğu yerde tarih içinde kaybolup gidiyor , etkileyici yapıları gördükçe hayretler içinde kalıyorsunuz . Paris ' e gelmişken Lafayette mağazasına uğramamak olmaz diyerek , alışveriş düşünmesekte metro 'ya atlayıp gidiyoruz .
Havada soğumaya başladı , uzaktaki otelimize metro ağı sayesinde kısa sürede ulaşıp arkadaşımızı arıyoruz ve bizi akşam Sacre Cour (Sakre Kör) 'e götüreceklerini söylüyor .
Buradaki ara sıcak , yemek ve tatlı içeren muhteşem menüler 18 Euro 'dan başlıyor . İçecekle birlikte iki kişi 49 Euro hesabı öderken , romantik paris tatilimizin son saatlerini Seine (Sen) nehri turu yaparak geçirmeye karar verdik ve bir metroyla tekneye bineceğimiz yere geldik .
1 saatlik Seine nehri turu için biletler 14 Euro . Teknelerde ingilizce , fransızca , almanca tercümeli anlatım var . Sen nehri turu Paris 'in olmazsa olmazları arasında yer alıyor . Tekne de çoğu yerde tarih içinde kaybolup gidiyor , etkileyici yapıları gördükçe hayretler içinde kalıyorsunuz . Paris ' e gelmişken Lafayette mağazasına uğramamak olmaz diyerek , alışveriş düşünmesekte metro 'ya atlayıp gidiyoruz .
Havada soğumaya başladı , uzaktaki otelimize metro ağı sayesinde kısa sürede ulaşıp arkadaşımızı arıyoruz ve bizi akşam Sacre Cour (Sakre Kör) 'e götüreceklerini söylüyor .
Akşam (Sakre Coeur) Sakre Kor 'u Geziyoruz
Arkadaşlarımız önce yemeğe gitmeyi öneriyorlar , biz saat 15.00 gibi yemek yediğimizden pek acıkmadık , onlarda idare ederiz deyince Sacre Cor ' u geziyoruz . Hava soğuk olduğundan etrafta çok sayıda ressam görünmüyor . Buradan Paris manzarası çok güzel .
Ertesi sabah erkenden Brüksel otobüsümüz olduğundan otele dönüp arkadaşlarımızla vedalaşıyoruz . Oda fiyatı gecelik 59 Euro olan otelimizin ücretini ödediklerini öğreniyor , önce mahçup olup sonra onlara teşekkür ediyoruz. 2 yıldızlı ve temiz otelimizdeki açık büfe kahvaltı ise 7,5 Euroydu ve özellikle çikolatalı kruvasanları çok güzeldi .
Paris 'te dikkatimi çeken bir diğer şey , şehir içinde hiç bir carrefour mağazasıyla karşılaşmamamız oldu . Civarında ise bir tane gördük .
Arkadaşlarımızdan saat 10.30 gibi ayrılınca karnımızın zil çaldığını farkediyoruz . Yakındaki yerel bir pizzacıya gidip ikisi 16 Euro 'ya orta boy pizza yedikten sonra otele gidip uyuyoruz .
Ertesi sabah erkenden Brüksel otobüsümüz olduğundan otele dönüp arkadaşlarımızla vedalaşıyoruz . Oda fiyatı gecelik 59 Euro olan otelimizin ücretini ödediklerini öğreniyor , önce mahçup olup sonra onlara teşekkür ediyoruz. 2 yıldızlı ve temiz otelimizdeki açık büfe kahvaltı ise 7,5 Euroydu ve özellikle çikolatalı kruvasanları çok güzeldi .
Paris 'te dikkatimi çeken bir diğer şey , şehir içinde hiç bir carrefour mağazasıyla karşılaşmamamız oldu . Civarında ise bir tane gördük .
Arkadaşlarımızdan saat 10.30 gibi ayrılınca karnımızın zil çaldığını farkediyoruz . Yakındaki yerel bir pizzacıya gidip ikisi 16 Euro 'ya orta boy pizza yedikten sonra otele gidip uyuyoruz .
6.Gün Paristen Brüksel 'e Gidiyoruz
Erkenden uyandık , arkadaşımız işe gitmeden önce bizi alıp otobüs terminaline bırakıyor . Paristen Brüksel 'e giden otobüsümüs 6 yolcusuyla hareket ediyor . Bu otobüste kahve servisi de var . Ücretli ama ucuz . Bu arada marketlerden su almaya dikkat ediyoruz. Çünkü bir çok yerde 1/2 litrelik suları 2-3 Euro 'ya satıyorlar .
Sağdaki resimdeki Lille şehrinde yolcu indirdikten sonra , yaklaşık 3,5 saat sonra otobüsümüzle Brüksel'e geliyoruz . Güzel ve büyük bir şehir . Euroline 'ın şehir merkezindeki otogarına gelirken oldukça uzun bir şehir turu yapıyoruz . Akşam için kişi başı 17,5 Euro olan Brüksel - Amsterdam otobüs biletlerimizi alıp , büyük tren garına geçip bir büfeden harita alıyoruz . Büfeciye Brüksel'de 4 saatimiz var nereye gidelim deyince hemen arkasını işaret ediyor ve buradan ileri 1-2 km. yürüyün diyor .
Elimizdeki valizi 3 Euro bozuk para ile çalışan otomatik bir makine olan emanete bırakıp , gardan çıkıyor ve büfecinin gösterdiği tarafa gidiyoruz .
Brükselin merkezindeki binalar çok yüksek olmasa da bizde görülmedik kadar geniş , hollanda daki iş merkezleri de benzer .
Geniş bir cadde , caddeyi takip ederek 13. yüzyılda yapılan etkileyici tarihi yapılar içeren Grand Place (Büyük Meydan)' a ulaşıyorsunuz .
Sağda solda Sultans of Kebap 'ın fast food 'ları , restoranları yer alıyor . Biz , Sultans of Kabap ' ın Brüksel 'in merkezinde 6 mağazasını görebildik .
Yol üstünde bir köşede sağ tarafa bakınca uzaktan gördüğümüz bir kiliseye doğru yürümeye başlasakta bir süre sonra yanlış yöne gittiğimizi düşündük . Yol üstündeki Gaziantep Sofrası'nı işleten aileye yolu sorarak tekrar bir tarif aldık . Onlarda 4 saatlik Brüksel gezisi için aynı yeri önerdi .
Grand Place ' e geldiğimizde kendimizi farklı bir yüzyılda hissettik . Yeni yapılmış gibi görünen 13.yy 'a ait binaların bulunduğu dikdörtgen meydan size o dönemde yaşıyorsunuz duygusu veriyordu .
Meydan da resim çektik , dolaştık , tarihe meydan okuyan yapıları seyrettik ve karnımız acıktı .
Brüksel 'in merkezinde Sultans of Kebap zincirinden başka bilinen fast foodlar dışında , Çin , Vietnam , Hint restoranları da bulunuyor . Soğuk havada yemek kararı için yarım saat dolaştıktan sonra girdiğimiz açık büfesi olan çin restoranı yemeklerinin bittiğini söyleyince daha önce gördüğümüz patates ile yerel yiyecekler yapan yeri tercih ettik .
Bu patates restoranında tezgah 'ın arkasındaki gencin hazırladığı yiyecekten sipariş verdim . Hangi sosu istersiniz ? sorusuna ben hepsinden cevabını verince durdu , bende böylece patatesin üstüne her sostan konulmayacağını anlamış oldum ve sen en çok hangisini beğeniyorsan ondan hazırla dedim . Fiyatı 5,5 Euro olan soslu patates bu kadar mı güzel olabilir , lezzeti inanılmazdı . Eşimse 8 Euro karşılığı kızarmış but , balık ve patates aldı . Porsiyon öyle büyüktüki bir bölümünü paket yaptırdık .Yemek sonrası Büyük Meydanda tarihi bir cafede tanesi 3 Euro 'dan kahve içtik . Yanan şömine eski kapı kolları ve pencereler . Dışarıya bakınca ise tarih sizi alıp başka yerlere götürüyordu .
Çok ilginç bir çikolata ve bira mağazası gördük . Meyveli biralardan aldık , fakat tadını pek beğenmedik . Belki kokteyl içeceği olabilirdi .
Biraz da mağazaları gezdikten sonra otobüsümüze gitme vaktinin geldiğini düşündük . Önce elimizdeki barkod 'u okutup otomatik emanetçi makinesinden valizimizi aldık , otobüste trafikten 1 saat rötar olacağı söylendi . Bu gecikme gece hollanda 'ya vardığımızda ulaşım sorunu yaratacak mı ? oraya gidince göreceğiz .
Sağdaki resimdeki Lille şehrinde yolcu indirdikten sonra , yaklaşık 3,5 saat sonra otobüsümüzle Brüksel'e geliyoruz . Güzel ve büyük bir şehir . Euroline 'ın şehir merkezindeki otogarına gelirken oldukça uzun bir şehir turu yapıyoruz . Akşam için kişi başı 17,5 Euro olan Brüksel - Amsterdam otobüs biletlerimizi alıp , büyük tren garına geçip bir büfeden harita alıyoruz . Büfeciye Brüksel'de 4 saatimiz var nereye gidelim deyince hemen arkasını işaret ediyor ve buradan ileri 1-2 km. yürüyün diyor .
Elimizdeki valizi 3 Euro bozuk para ile çalışan otomatik bir makine olan emanete bırakıp , gardan çıkıyor ve büfecinin gösterdiği tarafa gidiyoruz .
Brükselin merkezindeki binalar çok yüksek olmasa da bizde görülmedik kadar geniş , hollanda daki iş merkezleri de benzer .
Geniş bir cadde , caddeyi takip ederek 13. yüzyılda yapılan etkileyici tarihi yapılar içeren Grand Place (Büyük Meydan)' a ulaşıyorsunuz .
Sağda solda Sultans of Kebap 'ın fast food 'ları , restoranları yer alıyor . Biz , Sultans of Kabap ' ın Brüksel 'in merkezinde 6 mağazasını görebildik .
Yol üstünde bir köşede sağ tarafa bakınca uzaktan gördüğümüz bir kiliseye doğru yürümeye başlasakta bir süre sonra yanlış yöne gittiğimizi düşündük . Yol üstündeki Gaziantep Sofrası'nı işleten aileye yolu sorarak tekrar bir tarif aldık . Onlarda 4 saatlik Brüksel gezisi için aynı yeri önerdi .
Grand Place ' e geldiğimizde kendimizi farklı bir yüzyılda hissettik . Yeni yapılmış gibi görünen 13.yy 'a ait binaların bulunduğu dikdörtgen meydan size o dönemde yaşıyorsunuz duygusu veriyordu .
Meydan da resim çektik , dolaştık , tarihe meydan okuyan yapıları seyrettik ve karnımız acıktı .
Brüksel 'in merkezinde Sultans of Kebap zincirinden başka bilinen fast foodlar dışında , Çin , Vietnam , Hint restoranları da bulunuyor . Soğuk havada yemek kararı için yarım saat dolaştıktan sonra girdiğimiz açık büfesi olan çin restoranı yemeklerinin bittiğini söyleyince daha önce gördüğümüz patates ile yerel yiyecekler yapan yeri tercih ettik .
Bu patates restoranında tezgah 'ın arkasındaki gencin hazırladığı yiyecekten sipariş verdim . Hangi sosu istersiniz ? sorusuna ben hepsinden cevabını verince durdu , bende böylece patatesin üstüne her sostan konulmayacağını anlamış oldum ve sen en çok hangisini beğeniyorsan ondan hazırla dedim . Fiyatı 5,5 Euro olan soslu patates bu kadar mı güzel olabilir , lezzeti inanılmazdı . Eşimse 8 Euro karşılığı kızarmış but , balık ve patates aldı . Porsiyon öyle büyüktüki bir bölümünü paket yaptırdık .Yemek sonrası Büyük Meydanda tarihi bir cafede tanesi 3 Euro 'dan kahve içtik . Yanan şömine eski kapı kolları ve pencereler . Dışarıya bakınca ise tarih sizi alıp başka yerlere götürüyordu .
Çok ilginç bir çikolata ve bira mağazası gördük . Meyveli biralardan aldık , fakat tadını pek beğenmedik . Belki kokteyl içeceği olabilirdi .
Biraz da mağazaları gezdikten sonra otobüsümüze gitme vaktinin geldiğini düşündük . Önce elimizdeki barkod 'u okutup otomatik emanetçi makinesinden valizimizi aldık , otobüste trafikten 1 saat rötar olacağı söylendi . Bu gecikme gece hollanda 'ya vardığımızda ulaşım sorunu yaratacak mı ? oraya gidince göreceğiz .
Brüksel 'den Amsterdam 'a Dönüyoruz
Otobüs 1 saat geç hareket edince Amsterdam 'a gece 11 'e doğru ulaştık . Merkezde dahi ,tren biletini belli bir saatten sonra yalnızca bilgisayar ekranlarından alabiliyorsunuz , küçük istasyonlarda ise bilet satış yeri yalnızca ekranlar .
Bu biletmatiklerde kredi kartı geçmiyor , yalnızca yerel atm kartı veya bozuk para geçiyor . Bizde 2 kişi için bilet ücreti olan 9,60 Euro bozuk para yok , gardaki Burger King 'deki kasiyere gidiyoruz ve paramızı bozuyor , bu yazıyı hiç bir zaman göremeyecek olsa da ona buradan tekrar teşekkür ediyorum . Yoksa arkadaşımızı çağırmamız gerekecekti .
Heyecanlı dakikalar sonrası kendimizi trene attık , bir kaç istasyon sonra Ajax futbol takımının stadı Amsterdam Bijlmer Arena 'nın yeraldığı istasyonda dışarı baktığımızda kendimizi Türkiye 'de hissettik . Üzerine bayrağımızı sarmış , yüzüne ayyıldız yapmış insanlarla karşılaştık , trene bindiklerinde sorduğumuzda Türkiye - Hollanda maçından çıktıklarını söylüyorlardı , üzgünlerdi , çünkü yenilmişiz . Türk ve Hollandalı seyirciler trende dostça biraradaydı .
Aralarında maçla ilgili sıcak yorumlardan biri ise , ligler arasında klas farkı olduğu idi . Sahaya havai fişeği kim attıysa ona çok kızmışlardı ve bunu yanlış buluyorlardı .
Türkiye 'den bu kadar uzakta , bazıları düzgün Türkçe konuşamayan Türklerin vatansever görüntüleri beni çok duygulandırdı ve ülkemle tekrar gurur duydum .
Trenden inince arkadaşımız bizi karşıladı , zaten evi 1 km. ilerde idi .
Bu biletmatiklerde kredi kartı geçmiyor , yalnızca yerel atm kartı veya bozuk para geçiyor . Bizde 2 kişi için bilet ücreti olan 9,60 Euro bozuk para yok , gardaki Burger King 'deki kasiyere gidiyoruz ve paramızı bozuyor , bu yazıyı hiç bir zaman göremeyecek olsa da ona buradan tekrar teşekkür ediyorum . Yoksa arkadaşımızı çağırmamız gerekecekti .
Heyecanlı dakikalar sonrası kendimizi trene attık , bir kaç istasyon sonra Ajax futbol takımının stadı Amsterdam Bijlmer Arena 'nın yeraldığı istasyonda dışarı baktığımızda kendimizi Türkiye 'de hissettik . Üzerine bayrağımızı sarmış , yüzüne ayyıldız yapmış insanlarla karşılaştık , trene bindiklerinde sorduğumuzda Türkiye - Hollanda maçından çıktıklarını söylüyorlardı , üzgünlerdi , çünkü yenilmişiz . Türk ve Hollandalı seyirciler trende dostça biraradaydı .
Aralarında maçla ilgili sıcak yorumlardan biri ise , ligler arasında klas farkı olduğu idi . Sahaya havai fişeği kim attıysa ona çok kızmışlardı ve bunu yanlış buluyorlardı .
Türkiye 'den bu kadar uzakta , bazıları düzgün Türkçe konuşamayan Türklerin vatansever görüntüleri beni çok duygulandırdı ve ülkemle tekrar gurur duydum .
Trenden inince arkadaşımız bizi karşıladı , zaten evi 1 km. ilerde idi .
7.Gün Bu Gün (Lahey) Den Haag 'dayız
Tatillerde hızlı tempoya alışmış olmamız , sabah 9 ' da uyanmayı normal dışı bir durum gibi hissettirse de aslında yorgunduk , buna karşın hala çok yer görmek istiyorduk .
Utrecht 'e yaklaşık 40 km . uzaklıktaki Den Haag 'a arabayla gidiyoruz , arkadaşımızın pahalı park yeri olması endişesi gerçekleşmiyor ve Schveningen ' de (Şiveningen) kış olması nedeniyle sahildeki otoparkın ücretsiz olduğunu görüyoruz .
Den Haag 'ın uçsuz bucaksız görünen sahili Miami Beach ' i andırıyor . Yalnız burada kumsalın arkasında sıra sıra oteller yerine bir otelin yanısıra şık cafe ve restoranlar bulunuyor . Sıcaklık 6 - 7 C olsa da , hissedilen sıcaklık deniz kenarında çok düşük , donmamak için yürüyoruz ve sahil yolunun sonunda Hollanda daki klasik ayaküstü balıkçılarından biriyle karşılaşınca hemen içeri giriyoruz .
Yazın tatil ve balık cenneti olan Den Haag 'daki bu balıkçı 'da menü 'de hamsiye de rastlıyoruz . Tezgahtaki hamsiler bizimki gibi . Balığın ismi ise sanırım bize ait .
Balık cennetinde deniz ürünleri çok ucuz .Bezelye çorbası , Mezgit benzeri sosla yenen bir balık , jumbo karides , kalamar ve içecek içeren ziyafer gibi menüye 15 Euro gibi bir ödeme yapıyor ve 3 kişi tıka basa doyuyoruz .
Sahilde yürüyüş sonrası şık bir cafede kahve içip dinlendikten sonra 21 Euro karşılığı 3 kişilik 5 -10 kez binişli tramvay bileti alıyoruz . Bu biletleri bitiremesekte , diğer şehirlerde de kullanılabiliyor .
Şehir merkezi Beyoğlu gibi kalabalık ve çok sayıda mağaza bulunuyor .
Ben tatilde yakın bir arkadaşımda kalıyorsam o ülkeyi tanımasamda kendimi uzun süredir orada ve evimde hissedebiliyorum , bunda gerçek arkadaşlığın yıllarca görüşülmese bile , özel olmasının payı var .
Biraz dolaşıp tramvayla sahildeki arabamıza dönüyor ve sonrasında Utrecht 'e evimize gidiyoruz . Eve dönünce biraz sohbet edip sonra uyuyoruz .
Ertesi gün Roterdam 'a gideceğiz .
Utrecht 'e yaklaşık 40 km . uzaklıktaki Den Haag 'a arabayla gidiyoruz , arkadaşımızın pahalı park yeri olması endişesi gerçekleşmiyor ve Schveningen ' de (Şiveningen) kış olması nedeniyle sahildeki otoparkın ücretsiz olduğunu görüyoruz .
Den Haag 'ın uçsuz bucaksız görünen sahili Miami Beach ' i andırıyor . Yalnız burada kumsalın arkasında sıra sıra oteller yerine bir otelin yanısıra şık cafe ve restoranlar bulunuyor . Sıcaklık 6 - 7 C olsa da , hissedilen sıcaklık deniz kenarında çok düşük , donmamak için yürüyoruz ve sahil yolunun sonunda Hollanda daki klasik ayaküstü balıkçılarından biriyle karşılaşınca hemen içeri giriyoruz .
Yazın tatil ve balık cenneti olan Den Haag 'daki bu balıkçı 'da menü 'de hamsiye de rastlıyoruz . Tezgahtaki hamsiler bizimki gibi . Balığın ismi ise sanırım bize ait .
Balık cennetinde deniz ürünleri çok ucuz .Bezelye çorbası , Mezgit benzeri sosla yenen bir balık , jumbo karides , kalamar ve içecek içeren ziyafer gibi menüye 15 Euro gibi bir ödeme yapıyor ve 3 kişi tıka basa doyuyoruz .
Sahilde yürüyüş sonrası şık bir cafede kahve içip dinlendikten sonra 21 Euro karşılığı 3 kişilik 5 -10 kez binişli tramvay bileti alıyoruz . Bu biletleri bitiremesekte , diğer şehirlerde de kullanılabiliyor .
Şehir merkezi Beyoğlu gibi kalabalık ve çok sayıda mağaza bulunuyor .
Ben tatilde yakın bir arkadaşımda kalıyorsam o ülkeyi tanımasamda kendimi uzun süredir orada ve evimde hissedebiliyorum , bunda gerçek arkadaşlığın yıllarca görüşülmese bile , özel olmasının payı var .
Biraz dolaşıp tramvayla sahildeki arabamıza dönüyor ve sonrasında Utrecht 'e evimize gidiyoruz . Eve dönünce biraz sohbet edip sonra uyuyoruz .
Ertesi gün Roterdam 'a gideceğiz .
8.Gün Roterdam 'a Gidiyoruz
Büyük bir ticaret şehri olan Roterdam 'a trenle gidiyoruz . 40 km mesafe için tren biletleri için kişi başı gidiş dönüş 20 Euro gibi bir servet ödüyoruz .
Benim önerim , Hollanda 'da bir kaç kişi gezecekseniz otomobil kiralamayı tercih etmeniz . Rent a car avrupa için biraz pahalı günlük 50 Euro gibi , benzinse 1,40 Euro litre fiyatıyla bize göre çok ucuz . Arabanızı çok merkezi otoparka bırakmazsanız trenle seyahate göre daha karlı .
Çevreyi geziyoruz , alışveriş caddelerinde çok sayıda büyük ayakkabı mağazası var , ayakkabı da fiyatlar oldukça uygun . 70 - 80 'li yılları anımsatan şık bir cafede oturup kahve içiyoruz .
Cafe nostaljik olsa da müşterileri gençler .
Biraz daha dolaştıktan sonra karnımız acıktı , akşam yemeğe gideceğimiz için günü atıştırarak geçirdik .
Gece eve dönmek için Roterdam tren istasyonuna geldiğimizde tren seferlerinde bir sorun olduğunu öğrendik , Utrech tren garından kaynaklanan problem , o yöndeki tüm seferleri etkilemişti . Hollandalılar kalabalık toplu ulaşım araçlarında yolculuk etmeye alışkın değiller . Trenin kapısı açıldı , biz öndeydik ve oturduk , 2 - 3 tren dolusu insan 1 trene binmeye çalışınca herkes kapının önüne yığıldı ve kapı 20 dakika anonslara rağmen kapanamadı . Oysa vagonun orta bölümü boştu , ben '' İlerleyelim beyler '' demeyi düşünsemde anlayıp anlamayacaklarına emin olmadığımdan bir şey demedim . Bu kalabalık tren onlara bir macera gibi gelmişti , geç hareket edince sinirlenmek yerine ''yehoo'' diye bağıranlar vardı .
Bu trenden inince Brükselden gelen yüksek hızlı trene binip ,Amsterdam Centrale ve oradan , Utrecht'e gitmeye karar verdik . Arızadan dolayı bir çok insan ne yapacağını bilmiyordu . Yüksek hızlı tren ortalama 250 km. hız yapıyordu , diğerleri ise ortalama 150 km. hız ile biraz yavaştı . İkisindede hızlı gittiğinizi hissetmiyorsunuz . Gece geç saatlerde eve ulaştık ve hemen uykuya daldık .
Benim önerim , Hollanda 'da bir kaç kişi gezecekseniz otomobil kiralamayı tercih etmeniz . Rent a car avrupa için biraz pahalı günlük 50 Euro gibi , benzinse 1,40 Euro litre fiyatıyla bize göre çok ucuz . Arabanızı çok merkezi otoparka bırakmazsanız trenle seyahate göre daha karlı .
Çevreyi geziyoruz , alışveriş caddelerinde çok sayıda büyük ayakkabı mağazası var , ayakkabı da fiyatlar oldukça uygun . 70 - 80 'li yılları anımsatan şık bir cafede oturup kahve içiyoruz .
Cafe nostaljik olsa da müşterileri gençler .
Biraz daha dolaştıktan sonra karnımız acıktı , akşam yemeğe gideceğimiz için günü atıştırarak geçirdik .
Gece eve dönmek için Roterdam tren istasyonuna geldiğimizde tren seferlerinde bir sorun olduğunu öğrendik , Utrech tren garından kaynaklanan problem , o yöndeki tüm seferleri etkilemişti . Hollandalılar kalabalık toplu ulaşım araçlarında yolculuk etmeye alışkın değiller . Trenin kapısı açıldı , biz öndeydik ve oturduk , 2 - 3 tren dolusu insan 1 trene binmeye çalışınca herkes kapının önüne yığıldı ve kapı 20 dakika anonslara rağmen kapanamadı . Oysa vagonun orta bölümü boştu , ben '' İlerleyelim beyler '' demeyi düşünsemde anlayıp anlamayacaklarına emin olmadığımdan bir şey demedim . Bu kalabalık tren onlara bir macera gibi gelmişti , geç hareket edince sinirlenmek yerine ''yehoo'' diye bağıranlar vardı .
Bu trenden inince Brükselden gelen yüksek hızlı trene binip ,Amsterdam Centrale ve oradan , Utrecht'e gitmeye karar verdik . Arızadan dolayı bir çok insan ne yapacağını bilmiyordu . Yüksek hızlı tren ortalama 250 km. hız yapıyordu , diğerleri ise ortalama 150 km. hız ile biraz yavaştı . İkisindede hızlı gittiğinizi hissetmiyorsunuz . Gece geç saatlerde eve ulaştık ve hemen uykuya daldık .
9.Gün Amsterdam 'ı Geziyoruz
Sabah semt pazarından akşam yemeği için alışveriş yaptık , Kilosu 10 Euro 'ya mezgit benzeri bir balık aldık .
Tatil boyunca Amsterdam 'a uğrasak da hiç tam günümüzü geçirmemiştik . Bu gün Amsterdam 'ı gezeceğiz . Yine trenle Amsterdam Central 'e geldik.
Red lights adı verilen turistik bölgeye gittik , hava güzeldi , bir cafede oturduk kahve içtik .
Brüksel 'in Sultans of Kebap 'ı varsa , Amsterdamın da Döner Company 'si var . Bu Türk fast food zincirinden Amsterdam merkezinde bayağı sayıda gördük . Bir tanesinin önünde uzun bir kuyruk vardı. Arkadaşım '' Burada çok tutuluyorlar hem ucuz , hemde doyurucu , özellikle gençler tercih ediyor '' dedi .
Gerek Hollanda geneli , gerekse Brüksel ve Paris 'te gıda sektöründe karşılaştığımız Türk girişimciler , başarılı girişimcilik hikayeleri konusunda örnekler veriyorlardı .
10.Gün Utrecht 'i Tekrar Görmek İstedik
Sabah arkadaşımın biriktirdiği bayat ekmekleri evine 50 metre uzaktaki kanaldaki kuğu , ördek , kaz ve martılara götürdük . Hollanda da sokaklarda kedi köpek bulunmuyor , fakat çoğu yerde bahsettiğim hayvanlara rastlıyorsunuz ve evciller .
Öğrenci şehri Utrecht bu tatilde bizi en çok etkileyen şehir olmuştu .
Hollandadan ayrılmadan bir kez daha gitmek istedik . Hava yağışsız olsada soğuktu , Mağazaları dolaştık , popüler bir cafeye uğradık .
Arkadaşım size Türk mahallesini göstereyim dedi . Önce bir bakkal 'a uğradık . Karnımız acıkınca arkadaşımızın bildiği bir restorana gittik . Etli ekmek yapan usta kolunu kırınca mercimek çorbası ve döner yedik . Çorba güzel , fakat döner değildi .
Ertesi gün Türkiye 'ye döneceğiz .
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)